Eskiden,

Sapla saman birbirine karışmamış,

Ekmekler bozulmamıştı…

Menekşeler, laleler susuzluktan solmaz,

Haberler güce göre, cüce olmazdı…

Hamsiden sonra yoğurt yenmez,

Bugün ak dediğine yarın kara denmezdi…

İlim geride, illa edep, illa edep…

Eskidendi çok eskiden…

Bugün, kimin fiyatı kaç lira,

Yedi düvel çözemiyor…

  *      *     *

Seksen beş yılında bu şehrin şirin ilçelerinden birinde Orman İşletme Şefi olarak çalışan,

Kırk yaşından sonra Hukuk Fakültesini bitirip avukatlığa başlayan kıymetli bir abim,

Biz gençlere ibret olsun diye,

Bundan tam yirmi dokuz sene önce anlattı…

Bu şehrin tüm ilçeleri şirindir.

Şirin, ama sahipsiz, yalnız…

Aşağı mahallede hapşırınca yukarı mahalleden “çok yaşa” derler.

İlçedeki görevlilerden biri bedavacılığı sever, ahaliyi haraca bağlar…

Yörede kebap, et, tavuk ne varsa zengin fakir herkesten ister.

Haddini aşıp işi nakit tahsilatına dökünce işi görülmeyen uyanıklar şikayetçi olur. Müfettiş gelir inceleme yapar, suçüstü yapılıp adli tahkikata başlanır.

Memur hakkında idari soruşturma yürütülür.

Orman şefi adamı huzura alır…

 “ Bak oğlum, kuldan utanmadın bari Allah’tan kork.

Bunları yerken nasıl boğazından geçirdin. Çoluk çocuğunu hiç düşünmedin, hiç utanmadın mı ?

Adam cevap verir.

“Şefim senin dünyadan haberin yok. Burada sadece ben mi rüşvet yedim. Sen hariç herkes benim getirdiğim izzeti ikramı, fırın kebaplarını kızarmış tavukları yerken iyiydi. İftira atıyorlar, onlar yiyor beni şikayet ediyorlar. Siz bilmiyorsunuz, herkesin bir fiyatı var.”

-Ne demek herkesin bir fiyatı var?

-Tabi var. Herkesin bir fiyatı olur.

Satın alınacak adamın fiyatı döneme göre değişir.

“Kimi bir hatuna,

Kimi bir şişeye,

Kimi bir paket sigaraya…

Kim tek bir cigarayaa..”

Der demez,

Şef yumruğu masaya vurur.  

“Yalancı düzenbaz herif, yıkıl karşımdan.

İnsan bir tek sigaraya kadar düşer mi?

Adamı kovalar…

Şahıs idari ve adli soruşturmalar sonunda Ağır ceza hükmüyle birlikte meslekten ihraç edilir, yıllarca hapiste yatar…

Eşinden boşanır.

Onurlu meslektaşları adamın yüzüne bakmaz…

Kısa süre sonra ağır hastalıktan vefat eder.

Yıllar geçer.

Şefin gençlere ibretlik anlattığı olay unutulur gider…

  *      *      *

Er kişinin rütbesi, aklı yaptıklarında görülür.

Saçından sakalından utanmayıp,

“Sen benim kim olduğumu biliyor musun?

Demeden önce,

Buz gibi musalla taşını düşün mübarek…

Paranla hiç kimseyi satın alamazsın.

“Çorabımı bile götüremiyorum” de,

Titre ve kendine gel.

  *      *     *

Ahalinin bilmesi lazım,

Kimlerin,

Son yirmi yılda,

Halen yirmi yaşında arabaya biniyorum deyip,

Değme bukalemunlara taş çıkartır şekilde,

Trafik ışıkları gibi,

Önce kırmızı,

Sonra Sarı,

Daha sonra birden bire,

Neden yeşil renklere büründüğünü…

Ahalinin görmesi lazım,

Mevcut konum ve zemine göre,

Er kişilerin,

Saç sakal bıyık şekillerini değiştirdiklerini,

Hatun kişilerin,

Musluk reklamındaki gibi başlarını aç kapa yaptıklarını…

  *     *     *

Ahalinin bilmesi lazım,

Kimin,

Mücavir sınırlar içerisinde mütedeyyin görünüp,

Kütahya sınırlarını geçince,

“Damdan dama atlar yar” türküsünü çığırarak

Yaban ellerinde farklı kimliklere büründüğünü…

Ahalinin görmesi bilmesi lazım,

Kimlerin,

Bize haktan hukuktan söz ederken,

İmar dansları, kupon arazileriyle gayrimenkul zengini olup,

Sebepsiz zenginleştiğini…

  *      *      *

Tepecik dombayı gibi,

Hep aynı yerde oturmamak lazım…

Görmek,

Okumak,

Araştırmak lazım…

Neden,

Bu yalnız ve garip şehirde,

Devlet arşivlerinde kayıtlı ceridelerin,

Son otuz yıldaki sekiz sütün manşetlerinin,

“Müjde Kütahya.

Hırslı tren geliyor.

Domaniç dağlarına kar yağdı.

Gediz de şahsiyetler kaydırak kaydı.”

Şeklinden öteye gidemediğini…

   *       *      *

Aynı toprakların insanıyız.

Yok birbirimizden farkımız.

Yıllardır aynıyız.

Herkes kendine göre doğrusunun peşinde.

Sonunun ne olacağını düşünmüyor…

Bir taraf, din iman toz duman.

Diğer taraf, özgürlük barış çağdaş yaşam…

 *     *     *

Buz gibi musalla taşında,

Makamın, rütbenin,

Paranızın pulunuzun kıymeti olmayacak.

Götüremeyeceksiniz…

Hak etmediğiniz hiçbir ulufeyi almayın.

Kendinizi kandırmayın.

Süslü, yemekli toplantılarda nimetleri ziyan etmeyin.

Hüvelbaki olmadan önce,

Kalıcı eserler bırakın.

Hiçbir şey yapamıyorsanız,

Kimse kör sağır değil.

Artık oturmayın.

Çıkın sokağa vatandaşı dinleyin…

CAVİT KOCAÇAY