Yetmişli yıllar,

Çocuktuk küçüktük.

Mahallede herkesin siyasi görüşü bilinir,

Kimse kimseyi kırmazdı…

Süleyman Demirel, Bülent Ecevit, Alparslan Türkeş, Necmettin Erbakan’dan başka siyasetçi bilmezdik.

Rahmetli babam Şakir Usta, mascot radyodan haberleri kaçırmaz.

Süleyman Demirel’i sever can kulağıyla dinlerdi.

Bayramda komşulara el öpmeye gidiyoruz

İğneci Ahmet, Kasap Çakır Yusuf, Merzifonlu Kameros, Arnavut Mehmet, Deli Azem, Bakkal Bayram, Düğmeci Altıparmak, Fırıncı Kümük’ün evlerinin bir köşelerinde büyük büyük dedelerinin resmi vardı.

Ne hikmetse bizim evde Süleyman Demirel…

Hiç hoşumuza giden bir durum değildi.

Çocuk aklı,

Dedemin elimizde bir tek resmi bile yokken,

Çerçeveli resimdeki şişman amcanın evimizin en muhteşem köşesinde ne işi vardı.

Bir türlü akıl erdiremiyorduk.

Abimle bir olup elimize fırsat geçince şişman amcayı yerinden edecektik.

Birkaç gün sonra,

Abim Nurullah maç yaptığı arkadaşlarının birinden aldığı çerçeveli Alparslan Türkeş’in resmini eve getirip Demirel’in resminin yanına taktı.

Babam kızdı…

“İki tane resim aynı yerde olmaz kaldırın bunu” dediyse de,

Annem

“- Aman adam uğraşma çocuklarla, onlar çocuk.

İkisi bir duruvesin ne olcek, kim görcek “ deyip ortalığı yatıştırdı…

Birkaç gün sonra olay komşular arasında duyuldu.

Babamın samimi arkadaşı Deli Orhan duyunca, babama şaka yapmak istemiş.

Akşam üstü okuldan dönerken, gazete kağıdına sarılmış bir çerçeve verdi…

Diğer elime baskıdan yeni çıkmış arkasında kız resmi olan madeni elli kuruşu sıkıştırdı…

“Bak bu acente basım yeni elli kuruş senin.”

“Bu gazeteye sarılı resmi eve gidinceye kadar açma.”

“ Bak bu çivi, bu da çekiçte senin.

Annene göstermeden git o iki resmin yanına bunu da çak.

Baban gelinceye kadar da kimseye söyleme” dedi…

Resim çerçeve,çekiç, çivi umurumda değil…

Elimize harçlık geçince abimle köşedeki dondurmacıya gidiyoruz.

Ben bekliyorum abim yirmi beş kuruşu dondurmacıya uzatıp

“Biri onluk, biri on beşlik dondurma “ diyor.

Abim on beşlik yiyor ben on.

İsyanlardayım, adaletin bu mu dünya…

On beşliği abim yiyor, bana hep onluk kalıyor.

Görsün gününü.

Abime onluk söyleyip ben on beşlik dondurma yiyeceğim.

Hem kakaolu hem de dört gün.

Ne büyü onur ne büyük şeref.

Çok sevindim.

Benim için, resim çerçeve değil dört gün yiyeceğim dondurma önemli…

Okuldan geldim,

Annem yemek hazırlamak için odadan çıkınca,

Verilen görevi tam ve zamanında yerine getirmeliydim.

Sandalyeye çıktım.

Demirel’in yanında Türkeş’in resmi duruyordu.

Üçüncü çerçevenin yeri hazırdı.

Orhan amcamın bana verdiği çiviyi sessizce duvara çaktım.

Demirel’i tanıyordum.

Türkeş’i abimden öğrendim.

İki amcanın yanına,

Orhan amcanın bana verdiği mavi gömlekli amcayı yerleştirdim.

James Bond operasyonu tamamdı…

Akşam oldu, neşe içinde yemekler yenildi.

Babam abimle bizim kıkırdamamızdan anlamıştı.

Bu işte bir gariplik vardı.

Duvarda üç ayrı siyasetçi resmi duruyordu.

Hiç unutmuyorum.

Yemek boyunca hiç konuşmadı.

Hiç kızmadı…

Şaşırmıştık.

Anneme,

“Keratalar koalisyonu kurmuş” deyip, güldü geçti...

Ne olduğunu anlamamıştık…

İki kardeş bizim evde, birbirine zıt üç siyasetçiye koalisyonu kurdurmuştuk…

Ahlakın, nezaketin, insanlığın,

Siyasetten önce geldiği yıllardı.

Daha sonraki günlerde Orhan amcam babama suçunu itiraf edince,

Babam üç çerçeveli resmi Orhan Amcaya hediye etmişti.

O yıllarda kimse kimseyi kırmazdı…

Güzel günleri çok önceden gördük biz…

* * *

Bugün genç arkadaşlar,

Tarihini bilmiyor,

Araştırmıyor okumuyor,

Geçmişten geleceğe bağlantı kuramıyor…

Sadece ve sadece son yirmi yılın siyasetini görüyor…

Siyasetçilerin basın açıklamalarına katılıyoruz,

Ekipteki muhabirler,

Haber metni için ses kayıtlarının çözümünü yaparken,

Zatı muhteremler,

Adam mı dövüyor, topluluğa hitap mı ediyor anlamıyorum…

* * *

Genç arkadaşlara,

Ellerinden düşürmedikleri pahalı telefonlarından,

“Kim kimle dans etmiş,

Kim kimle halvete girmiş,

Et tavuğu gibi,

Gözünü göbeğini sergileyenleri” izleyeceklerine,

Yetmişli, seksenli yılların,

Siyasi tartışmaları izlemelerini öneriyorum…

Çok değil on dakika zamanlarını ayırsınlar.

Yetmişli,

Seksenli yılların siyasetçilerinin tartışmalarını izlesinler…

Aynı ortamda bulunduğumuz genç evlatlarımıza,

Rahmet Süleyman Demirel, Bülent Ecevit, Alparslan Türkeş, Necmettin Erbakan’ın canlı yayındaki tavırlarını,

Kimseyi kırmadan, sinirlenmeden sorulara cevap veriş tarzlarını,

Edebi, uslubu,

Birbirlerine hitaplarını, siyasetteki nezaketi izlemelerini istiyorum…

* * *

Siyaset, makamlar, mal mülk hepsi gelir geçer…

Kim olursanız olun,

Kimin sizden üstün olduğunu bilemezsiniz.

Önce insana saygı duyun.

Saygı hak edilir…