Bir Ustanın Ardından:
Ateşin, Toprağın ve Rengin Şehri: Kütahya ve Hamza Üstünkaya
Kütahya, yüzyıllardır ateşin, toprağın ve rengin büyülü bir uyumla buluştuğu kadim bir şehirdir. Her sokağında el emeğinin, sabrın ve estetiğin izlerini taşıyan bu topraklar, çini sanatının beşiği illerden biri olarak anılır. İşte bu geleneğin kalbinde, çini ustalığına yeni bir soluk kazandıran, her fırça darbesinde geleneğe sadık kalırken yeniliği cesaretle kucaklayan bir isim geçti bu dünyadan: Hamza Üstünkaya. Türk çini sanatının yaşayan en önemli temsilcilerinden biri olarak kabul edilen Üstünkaya’nın vefatı, yalnızca Kütahya için değil, tüm çini sanatı camiası için de büyük bir kayıp olarak hissedilmiştir.
Çini sanatı, Türk kültürünün en parlak dallarından biridir. Kökenleri Orta Asya’ya kadar uzanan bu sanat, Selçuklular döneminde Anadolu’da büyük bir gelişme göstermiş; özellikle Konya, Sivas ve Kayseri’deki medreseleri, kervansarayları ve camileri süsleyen çinilerle doruk noktasına ulaşmıştır. Osmanlı döneminde ise İznik ve Kütahya, çini sanatının iki önemli merkezi hâline gelmiştir. İznik’in parlak renkleri ve kusursuz teknikleri, Kütahya’nın zarif desenleriyle birleşerek dünya sanat tarihinde eşsiz bir yer edinmiştir.
Çini, Türk-İslam medeniyetinde yalnızca bir süsleme unsuru değil, aynı zamanda inancın, maneviyatın ve estetiğin birleştiği bir ifade biçimidir. Caminin duvarlarında, türbelerin kubbelerinde, sarayların salonlarında yer alan çiniler, insanı güzellik aracılığıyla hakikate ulaştırma amacını taşır. Her motif, Allah’ın yarattığı düzenin bir yansıması; her renk, bir duygunun, bir hikmetin sembolüdür.
Hamza Üstünkaya da bu kadim geleneğin izinde yürüyerek çiniye ruh katan ustalardandı. Eserlerinde geçmişin zarafetini geleceğin diliyle birleştiren Üstünkaya, toprağa can, renge anlam, sanata ölümsüzlük kazandırmak amacıyla yoğun bir hayat yaşadı. 8 binden fazla ve hiçbiri birbiriyle aynı olmayan farklı ve özgün desenler üretti. Çok sayıda öğrenci ve çini ustası yetiştirdi.
Gelenekten Yeniliğe: Çininin Yeni Dili
23 Nisan 1947’de Kütahya’da doğan Hamza Üstünkaya, üç kuşaktır çiniyle yoğrulmuş bir ailenin çocuğuydu. Babası Mehmet Üstünkaya, çevresinde “çinicilerin çinicisi” olarak anılırdı. Hamza Üstünkaya, bu güçlü mirası devralmakla kalmadı; onu kendi sanat anlayışıyla yeniden yorumladı. Daha çocuk yaşta çamurun kokusunu, sırın parlaklığını, desenin dilini öğrendi. Okul sıralarını erken yaşta bırakıp atölyelerin sıcak atmosferine adım attığında, belki de kendi sanat yolculuğunun kaderini çizmişti.
Üstünkaya’yı diğer ustalardan ayıran en önemli özellik, geleneği korurken yeniliği cesurca aramasıdır. Kütahya çini geleneğine sıkı sıkıya bağlı kalmasına rağmen, onun eserlerinde klasik kalıpların ötesine taşan bir dinamizm hissedilir. Kabartma çini tekniğini Kütahya’da ilk uygulayan sanatçılardan biri olarak, geleneksel desenlere üçüncü bir boyut kazandırdı.
Onun çinilerinde çiçekler, yapraklar ve hatai motifleri yalnızca bir süs değil, yaşayan birer organizma gibidir. Renklerin uyumu, çizgilerin zarafeti, her ayrıntıda görülen sabır ve incelik; Üstünkaya’nın elinin ve kalbinin izidir. Çiniyi sadece bir zanaat olarak değil, bir ifade biçimi olarak gören sanatçı, “güzelliğin ateşle yoğrulmuş hâli”ni ortaya koydu.
Bir Ustanın Öğreticiliği: Ateşin Başında Kuşaktan Kuşağa
Hamza Üstünkaya’nın sanatında en az eserleri kadar anlamlı olan bir diğer yön, ustalığının paylaşımcı karakteridir. Atölyesinin kapıları hiçbir zaman kapalı olmadı; genç çıraklar, onun yanında hem çiniyi hem de sabrı öğrendi.
Sanatını saklayan değil, paylaşan bir ustaydı. Usta-çırak ilişkisinin taşıyıcısı olarak, Kütahya’nın genç sanatçılarının yetişmesine öncülük etti. Onun öğrencileri bugün Türkiye’nin dört bir yanında kendi atölyelerinde üretim yaparken, her fırça darbesinde hocasının izini taşımaya devam ediyor.
“Yaşayan İnsan Hazinesi”nden Sonsuzluğa
Hamza Üstünkaya’nın Türk kültür ve sanat hayatındaki yeri, yalnızca eserleriyle değil, yetiştirdiği insanlarla da ölçülür. Bu yönüyle 2020 yılında Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından verilen “Yaşayan İnsan Hazinesi” ödülüne layık görülmesi, bir sanat yolculuğunun en anlamlı dönüm noktalarından biri oldu. Yaşayan İnsan Hazinesi’ne ilişkin kararlar, Araştırma ve Eğitim Genel Müdürü'nün başkanlık ettiği Halk Bilimi uzmanlarından oluşan Uzmanlar Komisyonu'nda alınır. Rahmetli Hamza Üstünkaya’ya bu unvanı aşağıda belirtilen dört temel ölçüt çerçevesinde değerlendirilerek almıştır. Bunlar:
a) Somut olmayan kültürel miras alanındaki çalışmalarının, insan yaratıcılığının ve zekâsının seçkin bir örneği olması,
b) Bu mirasın, ilgili topluluğun sosyal yapısı ve kültürel gelenekleri içinde merkezi bir role sahip olması,
c) Belirli bir grubun veya topluluğun kültürel kimliğini temsil etme yetkinliğine sahip olması,
d) Ve nihayetinde, söz konusu kültürel değerin aktarımında ciddi bir yok olma riski bulunması gerekmektedir.
Bu unvan, onun çini sanatına kattığı derinliği, gelenekle yeniliği harmanlayan üslubunu ve insan yetiştirmedeki özverisini simgeliyordu. Sanatçının adı, 2023 yılında Dumlupınar Üniversitesi’nde açılan “Hamza Üstünkaya Çini Tasarım ve Uygulama Atölyesi” ile bir kez daha ölümsüzleşti. Artık genç sanatçılar, onun tekniklerini, renk anlayışını ve estetik bakışını bu atölyede yaşamaya devam ediyorlar.
Bir Şehrin Hafızasında Yaşayan Sanatçı
Hamza Üstünkaya’nın çinileri yalnızca müzelerde sergilenen eserler değildir; onlar Kütahya’nın sokaklarında, evlerinde, camilerinde, duvarlarında yankılanan bir kültürün sessiz tanıklarıdır.
O, Kütahya’nın kimliğini renklerle yoğuran, desenlerle anlatan bir sanatçıydı. Şehrin ruhunu şekillendiren el emeğinin, sabrın ve zarafetin simgesi hâline geldi.
Bugün adının verildiği sokaklar, onun sanatına duyulan saygının somut ifadesi olarak varlığını sürdürüyor.
Hamza Üstünkaya’nın ardından kalan her çini parçası, toprağın ateşle buluşmasından doğan bir hatıradır. Onun eserlerinde zaman durur, renkler konuşur, desenler dua eder gibidir.
Her yaprakta bir nefes, her motifte bir dua, her sırda bir yaşam izi vardır.
O, çiniyi yeniden düşünmemizi sağladı; bir desenin ardında sabrı, emeği, geleneği ve aşkı gördük onun sayesinde.
Kütahya’da bir sanat atölyesi sessizleşti belki, ama onun ellerinden çıkan renkler hâlâ yaşıyor.
Hamza Üstünkaya, çiniyi yalnızca şekillendiren değil, ona ruh veren bir ustaydı. Ve şimdi, kendi eserleri gibi, sessiz ama kalıcı bir şekilde sanat tarihimizin derinliklerinde yaşamaya devam ediyor.