Bakmayın siz istatistik verilerine,

Memleketimde kiralar ucuzmuş.

Kütahya mutlu şehirmiş.

Hadi ordan…

Bu şehir çok büyük değil.

Vazodan dönenlere kadar…

Cumhuriyet caddesinden başlayıp,

Kapan altına aşağı çarşıya inin.

Çok değil on dakika halkın içine karışın.

İnsanları gözlemleyin.

Mirasyedi züppeler,

Ve dahi meczuplar hariç,

Yüzü gülen,

Mutluluktan gülümseyen bir kişi gösterebilir misiniz?

Yok…

Burası İzmir değil,

Eskişehir hiç değil…

Kütahya’yı başka şehirlerle kıyaslamayın.

“Dünkü ekmeği nerede daha ucuza alabilirim” derdine düşmüş vatandaştan,

Sabah namazına müteakip dükkanı açan,

İkindiye kadar siftah yapmayan esnaftan,

Yüzü gülen,

Mutlu olan var mı ?...

Yok…

Mutlu olan bir zat-ı muhterem görürseniz,

Bana gösterin.

Gelin hep birlikte oturup,

Mutluluğun resmini çizelim…

* * *

Kimse,

Civar şehirlerden fazla yaşlı nüfusa sahip ahalinin,

Bir eli yağda bir eli balda mutlu mesut yaşadığından,

Ev kiralarının ucuzluğundan, istatistiklerden söz etmesin…

Mübarekler deve kuşu gibi gezmeyin,

Kafanızı kaldırıp bir bakın.

İkinci öğretimler bitti,

Yurduma dışardan cümbür cemaat gelen ahali,

Kirayı ödemeden bir gecede evini boşaltıp gitti…

Bugün,

Mirasyedi mülk sahiplerinin,

Astronomik kira talepleri yüzünden,

Her yer emlakçıdan “ Kiralık”

Her yer satılık…

Günaydın…

Radyodan halk hikayelerini dinlediniz…

Bildiğiniz gibi değiliz,

Çok mutluyuz.

Bir tek kafamızda huni eksik…

* * *

Sahadan geldik

Yıllarca denetim görevi yaptık…

Aklı evvellerin istatistikleri sahada değil,

Masada hazırladığını,

Gerçeği yansıtmayan veri girişleri yüzünden,

Gereksiz kamu harcamaları yapıldığını,

Bunlara neden olan beceriksiz etkin yetkinlerin,

Kast kusur ve ihmalleri nedeniyle,

Ceza mahkemelerinde yargılanarak kesinleşen ceza aldıklarını gördüm.

Çoğu hüvelbaki oldu.

Haram parayla kazandıkları tarlayı takkeyi torunları yedi bitirdi.

Donlarında kemer yok, bağladıkları iplikle geziyorlar.

Ahirde ve zahirde hiç mutlu olmadılar.

Kalanların yüzüne kimse bakmıyor…

* * *

İnsan bilmediğinden korkar.

İki binli yılların başında bilgisayarla ilk tanışan gençler

Klavyeye dokunmaktan,

Bilgisayara yanlış giriş yapmaktan çok korkardı.

Gençlere ilk derste derdim ki ;

“ Klavyeye dokunmaktan, yanlış yapmaktan hiç korkmayın.”

Bilgisayar kendisine yüklenen verileri size aktaran aptal bir makinedir. ”

“Aptal makineye ne yüklerseniz onu alırsınız.”

* * *

Aradan otuz sene geçti.

Bu topraklarımızda değişen yok.

Aptal makinelerin uyanık yazılımcıları makineye,

Ve dahi sosyal medyaya ne yüklerse,

Onu doğru belliyorsunuz…

Her gördüğünüze, duyduğunuza inanmayın…

Beyninizi kimseye kiraya vermeyin.

Okuduğunuz haberi en az üç kaynaktan teyit etmediğiniz sürece inanmayın…

Ne yazık ki sosyal medya kirliliği aldı başını gidiyor.

Bu işler,

İstatistiksel verilerin güvenilirliğini sağlamadan,

Cezai ve hukuki sorumluluğunu bilmeden,

Bilgi birikimine sahip olmadan merdiven altında,

“ Ben araştırma şirketi kurdum” kafasıyla olmuyor…

Bugün kitleler sosyal medyayla, algıyla yönetiliyor.

Bireyler algı ile yönlendiriliyor.

Yeni nesil,

Anasını atasını, tasını toprağını,

En önemlisi de güzel Yurdu’nu sevmiyor.

Sevemiyor…

Asi, toplumda suç makinesi olarak aramızda geziyor…

Yasal dayanaksız, menşei belirsiz gerçeği yansıtmayan istatistikler,

Yapılan araştırmanın güvenilir olmadığını gösterir.

Halkın bilime,

İlme irfana olan güvenini azaltır…

Algı yönetimi ile belki bir süre belirli bir kitleyi kandırabilirsiniz.

Ancak tüm insanları,

Sürekli kandıramazsınız…

* * *

Yerel basında severek okuduğum, her satırlarını ibret vesikası olarak gördüğüm kıymetli büyüklerim,

“Yazılarıma devam etmeyi çok isterdim. Ancak iklimin yazacaklarım ve düşüncelerimin yayınlanması açısından çok da elverişli olmadığı inancındayım.” deyip köşesine çekiliyor.

Üstatlar kırılan gönülleri ile birlikte kalemlerini kırdı.

Kıymetli bir iki büyüğümüz makalelerini sosyal medyada yayınlıyor.

Herkese açık olan makaleleri aziz ahali ile birlikte değerli hazurun okuyor.

Okuyan çok, cesaret edip beğenen yok…

Çok değerli okur,

“Kalabalıkta eşek kuyruğu kesilmez” diyerek,

Alttaki beğen butonuna basmıyor.

Basamıyor…

Ben sana hayran,

Sen cama tırman…

Birkaç deli hariç, yazan çizen yok…

Geri kalan büyüklerimiz,

“ Kendisi himmete muhtaç dede, kaldı ki gayrıya hizmet ede.”

* * *

Çok evvelden gazeteciler haberleri delil ve belgeye dayandırır sadece gerçekleri yazarlardı.

Muhabirler habere konu belgeleri yayınlar,

Kimse haberlerini yalanlamaz,

Ve dahi yalanlayamaz,

Tekzip etmeye cesaret edemezdi…

Ahirde,

Bu şehirde çeyrek asır yayın hayatını sürdüren gazetelerden hiç birinde,

Bir kez tekzip yazısı görmedim…

Binaenaleyh,

Gazeteciler delil ve belge ile konuşurdu…

Bugünkü gibi,

Ecnebi memleketlerinden akçe sahte takipçi satın alınmaz,

Develer tellal, pireler berber yapılmaz,

Bugün lokum dediğine,

Ertesin gün kakım denilmezdi...

Güzel günler görüyoruz,

Motorları denize sürüyoruz…

* * *

Aradan otuz sene geçsin bize ne,

Yalnız ve öksüz memleketimde değişen yok.

Halen oyunda oynaştayız…

Kafamıza göre iş becerir,

Becerdiklerimize güleriz.

Kelem gibi içimize dürülür,

Yeniliklere uyum sağlamaz,

Kimseyi dinlemeyiz.

Kendimiz çalar kendimiz söyleriz…

Yüksek kahve açıldı, çok mutluyuz.

Kış geldi…

Konaklarda, kahvelerde gezek programı düzenleyeceğiz.

Löpleyeceğiz,yiyeceğiz içeceğiz.

Getirin haşhaşlı gözlemeleri, cimcik aşımızı, tiritleri,

Getirin kaymaklı ekmek kadayıfımızı…

Siz çalın,

Biz oynayacağız…