Suya erişimin büyük bir sorun olduğu kurak bölgelerde, bilim insanlarının geliştirdiği yeni teknolojiler umut verici çözümler sunuyor. Massachusetts Teknoloji Enstitüsü’nden (MIT) bir araştırma ekibi, herhangi bir enerji kaynağı ya da filtre gerektirmeden havadaki su buharını içme suyuna dönüştüren devrim niteliğinde bir cihaz geliştirdi.
Bu yeni sistem, “pasif atmosferik su toplayıcısı” olarak adlandırılıyor. Geleneksel sistemlerin aksine çalışmak için enerjiye ya da özel filtrelere ihtiyaç duymuyor. Geliştirilen cihaz, sadece çevredeki nemi kullanarak tamamen doğal yollarla su elde ediyor. Bu özellik, özellikle su kıtlığı yaşayan bölgeler için kritik öneme sahip.
CİHAZ NASIL ÇALIŞIYOR?
Sistemin temelini, dikey olarak konumlandırılan özel tasarlanmış bir hidrojel panel oluşturuyor. Bu panel, atmosferdeki su buharını emiyor. Hidrojelin içinde bulunan kubbe biçimli mikro yapılar, suyun daha verimli bir şekilde toplanmasını sağlıyor. Emilen su, gün ışığıyla doğal olarak buharlaşıyor. Bu buhar, soğuk bir yüzeye çarptığında yoğuşuyor ve böylece saf içme suyu olarak toplanıyor.
En dikkat çeken özelliklerden biri ise bu sürecin tamamen pasif olması. Yani cihazın çalışması için dışarıdan herhangi bir güç kaynağına ihtiyaç duyulmuyor.
GELENEKSEL SİSTEMLERİN SORUNU AŞILDI
Mevcut sistemlerde sıkça karşılaşılan bir sorun, kullanılan tuzların zamanla topladığı suya sızması ve bu suyu içilemez hale getirmesiydi. Ancak MIT ekibi, bu problemi aşmak için yeni bir mikro yapıya sahip hidrojel ile birlikte gliserol bazlı bir sıvı kullandı. Bu sayede hem verim artırıldı hem de toplanan suyun içilebilirliği garanti altına alındı.
ZORLU KOŞULLARDA BAŞARIYLA TEST EDİLDİ
Yeni cihazın prototipi, suyun oldukça nadir bulunduğu Kaliforniya’daki Ölüm Vadisi'nde başarıyla test edildi. Testler sırasında cihazın, diğer pasif sistemlere kıyasla daha fazla su topladığı ve hatta bazı elektrikle çalışan sistemlerden bile daha iyi performans gösterdiği gözlemlendi.
Bu gelişme, özellikle iklim krizinin etkileriyle mücadelede büyük önem taşıyor. Suya erişimin sınırlı olduğu bölgelerde yaşayan topluluklar için bu teknoloji hayati bir fark yaratabilir.





