Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

Cuma yazısı: Takva

Takva; “Bir şeyi muhafaza

Takva; “Bir şeyi muhafaza etmek, eziyetten korumak, himaye etmek, zarar verecek şeyden onu sakınmak, ondan çekinmek, bir şeyi başka bir şeyle, bir tehlikeye karşı korumaya almak” manalarını taşır. 

Hz. Peygamber’in (s.a.s.); “Bir hurma ile de olsa, sadaka vererek, kendinizi cehennemden koruyunuz” hadisi, takvanın “Bir şeyi -yani nefsi- başka bir şey ile yani yarım hurma da olsa kalkan ederek bir tehlikeye karşı (cehennem ateşine karşı) muhafaza etmek” şeklindeki anlamını açıkça göstermektedir.

Takva hususunda Abdullah et-Tunusi şöyle diyor: “Takvanın hakikatı; emredileni yerine getirmek, nehyedilenden de kaçınmaktır.” İmam Gazâli ise bu konuda şunları söylemektedir: “Kul için takva, kendisiyle günahları arasında, günahları terk etme hususunda kuvvetli bir sabır göstermek sabır ve gayret engeli hasıl oluncaya kadar kalbini, sanki o günahı hiç işlememiş gibi temizlemesidir. Veya mübah ve helal olan şeylerin faydasız olanından kaçınmaktır.” İmam Mücahid ise takvayı, “Takva, isyan etmeyip, itaat etmektir. Unutmayıp zikretmektir. Küfür (nankörlük) etmeyip şükretmektir.” şeklinde tarif etmektedir.  

Cuma yazısı: Takva

Ömer İbn Hattab(r.a), Übeyy İbni Kab’a “Takva nedir?” diye sorduğunda Übeyy: “Dikenli yolda hiç yürümedin mi? ” dedi. Hz.Ömer: “Yürüdüm!” deyince” o zaman ne yaptın?” dedi. “Paçalarımı sıvayıp gayret sarfettim” cevabını aldıktan sonra: ” İşte takva  odur” dedi. Budur işte takva … Vicdanda duyarlılık, şuurda berraklık, devamlı korku , daima sakınma, yolun dikenlerinden korunma … Hayat yolunun … Şehvetlerin ve çeşitli arzuların dikenlerinin sardığı yol.

TAKVA KELİMESİNİN GEÇTİĞİ AYETLER

“Takva” kelimesi ayetlerde şöyle geçmektedir; “Allah’ın dileyeceğinden başkası (Kur’an’ın) öğüdünü alamaz. O Allah, (azabından) korunulmaya ve mağfiret etmeye ehil olandır.” (Müddessir 56).  “Cenab-ı Allah bu sözüyle şunu anlatmak istemiştir: Ey insanlar! Allah’tan korkun. O’ndan sakının. O’nun emrettiği şeylerle O’na itaat edin. Size neleri yasaklamışsa onlardan da kaçının. Bütün bunları, Allah’tan taleb ettiklerinizi kazanasınız, cennet ve nimetlerini elde etmeniz için yapın.”

Takvâ sahiplerine vaad olunan cennetin özellikleri şöyledir: Zemininden ırmaklar akar; yemişleri ve gölgesi süreklidir. İşte bu, günahtan çekinenlerin mutlu sonudur; inkâr edenlerin sonu ise ateştir.

Takva ile alakalı Kur’an-ı Kerim’de geçen bir kavram da “Takva Elbisesi” dir. Şöyle geçmektedir; “Ey Adem oğulları, size çirkin yerlerini örtecek, giyisi, süslenecek elbise indirdik. Takva (Allah’ın azabından korunmak) elbisesi; daha hayırlıdır. İşte bunlar) Allah’ın ayetlerindendir, belki düşünüp öğüt alırlar. Bu ayette geçen takva elbisesinin. ne olduğu hususunda çeşitli görüşler vardır. Bu konuda bazı müfessirler; “Takva elbisesi iman anlamındadır” diye söylerken bazıları ise; “Takva elbisesi hayır anlamındadır.” demişlerdir. Bazıları ise, “Takva elbisesi amel-i salihtir” demişlerdir. Bazıları da “Takva elbisesi ağır başlılıktır, vakardır, güzel bir gidişattır, mütevazilik ve güzel bir yoldur.” demişlerdir. 

Cuma yazısı: Takva

Talak suresi 2. âyetin son kısmında, 3. âyette, yine 4, 5 ve 7. âyetlerin son kısımlarında belirli bir olayla sınırlandırılmaksızın ve soyut ifadelerle, müminin hayat felsefesine temel teşkil etmesi gereken bazı umdelere yer verilmektedir: “Kim Allah’a saygısızlıktan sakınırsa Allah ona bir çıkış yolu gösterir. Ve onu hiç beklemediği yerden rızıklandırır. Kim Allah’a dayanıp güvenirse Allah ona yeter. Şüphesiz Allah dilediği şeyi sonuca ulaştırır. Allah her şey için bir ölçü koymuştur. Kim Allah’a saygısızlıktan sakınırsa Allah ona işinde bir kolaylık verir. Kim Allah’a saygısızlıktan sakınırsa Allah onun kötülüklerini örter ve ecrini büyütür. Allah kimseyi kendi verdiğinden fazlasıyla yükümlü tutmaz. Allah bir güçlüğün ardından bir kolaylık sağlayacaktır.” Öyle görünüyor ki, birer özdeyiş niteliğindeki bu ifadeler, evlilik bağına son vermeyi ciddi biçimde düşünen, bu yönde adımlar atma noktasına gelen hatta bu karara varıp uygulamaya başlayan kişilerin ve böyle gergin bir sürecin söz konusu edildiği bir bağlama yerleştirilerek, mümine bütün sıkıntılı hayat olaylarına belirtilen örnek ışığında bakıp davranışlarına bu ilkelere göre çekidüzen vermesi gerektiği hatırlatılmaktadır. 

Bu ifadelerle ilgili izahları şöyle özetlemek mümkündür: Bir mümin daraldığında hayırlı çıkış yolunun ne olduğu hususunda kendini şartlandırmamalı, Allah’tan gelecek sonucun kendi hayrına olacağına inanmalıdır ve emin olmalıdır ki Allah’a saygısızlık etmekten sakınan kişiye O, her daraldığında bir çıkış yolu gösterir; bir kolaylık, bir tahammül gücü verir, kusurlarını örter ve hak ettiği mükâfatı asla esirgemez. Meselâ evlilik konusunda kişi kendini ne kadar güçlü ve akıllı görürse görsün, hakkında hayırlı olan çözüm için Allah’tan yardım dilemelidir. Aksi takdirde karşılaşacağı sonuçlar kendi doğrularının yahut saplantılarının yanlışlığını ortaya koyarsa mânevî bir yıkıma uğraması kaçınılmazdır. Ama yukarıda belirtildiği şekilde adaleti, iyiliği, erdemi ve sağ duyuyu esas alıp doğruya ulaşmak için âzami çabayı gösterdikten sonra kendi saplantılarına yapışıp kalmadan hayırlı olana eriştirmesi için Allah’a yalvarırsa karşısına çıkacak sonuç ne olursa olsun bunu gönül huzuruyla kabullenebilir ve çekeceği sıkıntılar için O’nun tükenmez hazinesinden ecir bekleyebilir. Nitekim 3. âyetin ilk cümlesinde belirtildiği üzere, Allah Teâlâ böyle davranan kulunu hiç ummadığı, hesap etmediği bir zamanda, yerde ve şekilde rızıklandırır; ona maddî veya mânevî rahatlama sağlar. Kişi Allah’a tevekkülün hakkını verebilirse yani tam bir teslimiyet içinde O’na dayanıp güvenirse, artık boşluğa düşme endişesi taşımaz. Ama kulların tercihi ne olursa olsun, hiçbir şey Allah’ın iradesini sınırlandıramaz, O hükmünü yerine getirir. Unutulmamalıdır ki Allah imtihan için var ettiği dünya hayatını ve evrendeki her şeyi birtakım dengeler üzerine kurmuştur, ölçüler koymuştur; kulun bu ilâhî yasaları yok sayması ve üzerine düşeni ihmal etmesi tevekkül olarak nitelenemez. Yine de, üzerine düşeni yapma, kişinin güç yetirmeyeceği şeylerle yükümlü olduğu mânasına gelmez, herkes kendine verilen imkânlar ölçüsünde sorumludur; ama mümin bir sıkıntıdan sonra bir ferahlığa kavuşacağı ümidini daima korumalıdır.

“TAKVA HAYATI TAMAMEN KUŞATMALIDIR”

Allah katında kulun şeref ve mertebesini belirleyen yegâne ölçü de takvâdır. Yüce Rabbimizin: “Sizin Allah katında en şerefli ve en üstün olanınız, en müttakî olanınızdır”  beyanı, bu hakikati ifade etmektedir. Dolayısıyla takvâ, kulun mânevî yücelikler kazanmasına ve nihayetinde Allah’ın dostluğuna ermesine en büyük vesiledir. Nitekim bir âyet-i kerimede:  “Allah, müttakîlerin dostudur” buyrulmuştur. (Câsiye 45/19)

Takvâ en mühim âhiret azığıdır. İnsanı ebedî azaptan o kurtarır, Cennete o nâil eyler ve Allah’ın rızasına o kavuşturur. Cenâb-ı Hak şöyle buyurur: “(Ey mü’minler! Âhiret için) azık edinin! Bilin ki azığın en hayırlısı takvâ azığıdır. Ey akıl sahipleri! Bana karşı takvâ sahibi olun!” (Bakara 2/197) Burada takvânın “en hayırlı azık” şeklinde nitelendirilmesi onun vazgeçilmezliğine işaret eder. Aynı âyette kötü söz, fısku fücûr, çatışma ve sürtüşme gibi ahlâka ve özellikle haccın yüksek ahlâkî ve mânevî atmosferine yakışmayan tutumlardan sakınmak, dolaylı olarak “hayır” ve “takvâ” diye isimlendirilmiştir ki, buradan takvânın, haccın belirtilen atmosferine saygı ve ahlâkî olgunluk taşıdığı sonucu çıkmaktadır. Yine bu sûrenin 237. âyetinde takvânın, bağışlama ve feragati de içine alan geniş ahlâkî içeriği ima edilmiştir. Benzer bir ifade Mâide sûresinin, şahitlik ve adaletle ilgili 8. âyetinde geçer. Bu âyette takvâ, adaleti de içine alan bir fazilet olarak gösterilmiştir.  

Takvânın hayatı tamamen kuşatması gerektiği vurgulanmaktadır. İnsan nerede ve hangi durumda olursa olsun Allah’ı hep yanında ve hatta kendisine şah damarından daha yakın bilmelidir. Gaflete düşerek bir yanlış yaparsa hemen kendine gelmeli, tevbe ve istiğfar ettikten sonra günahına keffâret olarak bir iyilik yapmalıdır. Bu takdirde hatasını silerek yeniden tertemiz hâle gelecektir. İşte mü’minin hayatı hep böyle kötülükleri silip iyilikleri gâlip getirmenin mücâdelesiyle geçmelidir. Yani bir mü’min bütün gayretini Allah’ın azâbından korunup rızâsına nâil olmak için harcamalıdır.

BİR AYET

 “Ey insanlar! Doğrusu biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. Ve birbirinizle tanışmanız için sizi kavimlere ve kabilelere ayırdık. Muhakkak ki Allah katında en değerliniz, en çok takvâ sahibi olanınızdır. Şüphesiz Allah bilendir, her şeyden haberdardır.” (Hucurât 49/13) 

BİR HADİS

Sen Allah’tan korkarak (yanlış) bir şeyi terkedersen, Allah sana ondan daha hayırlısını (dünyada veya âhirette) mutlaka ihsân eder!».” (Bkz. Ahmed, V, 78, 79,

BİR DUA

“Allah’ım! Senden hidâyet, takvâ, iffet ve gönül zenginliği isterim” demiştir. (Müslim, Zikir, 72;)