Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

SÖZCÜ GAZETESİ’NİN KÖŞE YAZARI DEĞERLİ GAZETECİ YILMAZ ÖZDİL’E KATILIYORUM

Gazeteci her gazeteyi okumalıdır. Ben bunu yapıyorum. Güzel de oluyor. Sevgili Sözcü Gazetesi Köşe yazarı Yılmaz Özdil’in köşe yazısını okudum. Bir yerinde aynen: “Ermeni Tehciri üzerine sayısız film çekenler topluca imha edilmek üzere hedef alınan biz Türklerin bu zorunlu göçünün bir kez olsun filminin çekilmemiş olması, belgesel hale getirilmemesi, gerçekten de üzerinde düşünülmesi gereken bir hadisedir” demiş. Yine köşe yazısının bir başka yerinde: “Ayrıca, Yunan işgali sırasında yaşanan zorunlu göç trajedisinin milli eğitim müfredatında asla yer almamış olması, neden yer almadığı, gerçekten üzerinde düşünülmesi gereken bir hadisedir” diyor. Bu sözlere kim katılmaz? Bugüne kadar sahte dostluklar üzerine inşa edilen Türk-Yunan ilişkilerinin şu son günlerdeki durumuna bir bakar mısınız? Diyorlar ki: “Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan ‘Bir gece ansızın gelebiliriz’ demiş. Bence bu ifade değerlidir. Nasıl Kıbrıs’a bir anda, ansızın gidebildiysek, vatan topraklarımızın birer parçası olan adalara da, kayalıklara da gidebiliriz. Yunanlılar, gasp ettikleri bu vatan toprakları üzerinde her türlü düşmanlığı yapıyorlar. Onlara bir ‘dur’ deme zamanının geldiğine ben de inanıyorum. Yok, efendim, savaş yapabilecek bir durumumuz yokmuş. Bu millet tarih boyunca düşmanlarının hakkından gelmesini bilmiş bir millettir. İşte en son 30 Ağustos 1922’de kazanılan Başkomutanlık Meydan Muharebesi bunun en güzel örneğidir. 9 Eylül 1922’de denize dökülen Yunan güçlerinin ayakkabıları, üniformaları, silahları bugün de Ege Denizi’nin derinliklerindedir. Bu millet Yunan zulmünü sinesine mi çeksin? Bırakın başka bir yeri biz Kütahyalıyız. Kütahya tarihinde görmediği işgali yaşamıştır. 15 Temmuz 1921, Ankara’da öğretmenlerin katılımıyla ilk Maarif (Eğitim) Kongresi toplanmıştı. 13 Temmuz 1921’de de Afyonkarahisar ve Bilecik Yunanlılarca işgal edilmişti. 15 Temmuz 1921’de, Ankara’da Maarif (Eğitim) Kongresi’nin toplandığı saatlerde Kütahya Önlerinde (merkeze 15-20 km mesafede) zaten şiddetli çatışmalar başlamıştı. O gün, yani 15 Temmuz 1921’de aynı anda hem Bozüyük, hem de Tavşanlı Yunan Güçleri’nin eline geçmişti. Bu sırada Türk Ordusu’nun 4. Tümen Komutanı Yarbay Nazım Bey dâhil birçok subayımız, askerimiz şehit düşmüştü. Tavşanlı işgalden tam 413 gün sonra 03 Eylül 1922’de, Kütahya merkez ve havalisi de 30 Ağustos 1922’de işgalden kurtulmuştu. Ama gelecek kuşaklara şunu dürüstçe ifade etmek zorundayız; Kütahya ve havalisi, ilçeleri, Bucak (belde) ve köylerinin işgal güçlerine direnememesinin rahat hareket etme olanağının bulunmamasının tek nedeni, Kütahya’da ki büyük bir Yunan gücünün varlığıdır. Bu büyük gücün, Kütahya merkezinde konuşlanması da en büyük talihsizliğimiz olmuştur. Ancak, Yunanlılar, yeterince hâkim olamadıkları örneğin, Emet ilçesi ve havalisinde ve bazı kesimlerde kayıplar vermişlerdir. Bu da bir istisnadır.

Aynı direnişi, maalesef Tavşanlı, Domaniç, bir başka ilçemiz olumsuz şartlar çerçevesinde gösterememiştir. Gücün olmadığı halde, güçlü bir yabancı güce saldırırsan, akıbetin, yel değirmenlerine merkebiyle saldıran Don Kişot’unkinin aynısı olur.

Kütahya, Ankara’da Maarif (Eğitim) Kongresi’nin yapıldığı sıralarda, kongrenin 3. gününde Yunanlılarca işgal edilmiştir. Maalesef Kütahya’mız bugün de Yunan Bayraklarıyla tanışmıştır. Maarif (Eğitim) Kongresi’nin 5. gününde, Yunanlılar, (tümen, tugay, alay vb.) insanımızdan arındırılan, boşaltılan Eskişehir’e girmişlerdi. Aynı günün sonunda hem Seyitgazi, hem Uşak’ta düşmüştü.

Şimdi okullarda öğrencilerimize bunları anlatmayacak mıyız, Bilmesinler mi? Dizi film çekmekte mahir olan ülkemizin insanları neden insanımızı acıtan işgal olaylarını gösteren diziler yapmazlar ki? Merhum dedem, Tuğbay Hasan Tahsin Bey, arkadaşları merhum Ali Sait Paşa, Ali Hikmet Paşa, Alman General Otto Liman Von Sanders Paşa ile beraber Güneydoğu ve Doğu Anadolu Bölgelerindeki Ermenilerin yaptığı insanlık dışı olayları anlatırken ağlardı. Peki, Ermenilerin yaptıklarını çocuklarımıza anlatmayalım mı? Ben bile yıllar içinde okullarda Pön Savaşları’nı, Kartaca Savaşlarını, Fransız İhtilalini, Osmanlı- İran arasındaki savaşları, birçok savaşın sebep, gelişme sonuçlarını bile öğrenenlerdenim. Sınıf arkadaşlarımca adeta ezbere bilirdik. Roma ordularına direnen 300 İranlının filmini hiç izleyeniniz oldu mu? Adamlar adeta bir mucizeye imza atmışlar. Bugün Türkiye’de Amerika’nın Afganistan’ı, ardından Irak’ı nasıl işgal ettiğini bilmeyen yok. Dizi dizi filmler izliyoruz. Keyif alıyoruz. Ama kendi gerçeklerimizi filmleştirememişiz. “İstanbul’u elbette siz fetheyleyeceksiniz. Ne güzel komutandır o komutan, ne güzel askerdir o asker” iltifatına mazhar olmuş Fatih Sultan Mehmet Han Hazretlerinin ve şanlı ordusundaki yiğit askerlerin ruhunu okşayacak bir yapıtımız, bir dünyaca ünlü filmimiz var mı? Öyle muhteşem bir filmi yapacak gücümüz, insanlarımız, sanatçılarımız yok mu ki bunu bugüne kadar gerçekleştiremedik? Tarih kitaplarımızda Yunanlıların, Ermenilerin, Rusların, hatta Müslüman kardeşlerimiz bazı Arap ülkesi insanlarının askerlerimize, insanlarımıza verdikleri zararları unutalım mı? Bu millet dostunu da düşmanını da iyi bilmelidir. Türk’ün dostunun az, düşmanının çok olduğunu gelecek nesillere de iyi anlatmalıyız. Ayıdan post, dünkü düşmanlarımızdan, bugün bize gülücük dağıtanlardan dost olmayacağını bilmeleri gerekmez mi? İzmir’e Yunan askerlerinin girdiği günde koşarak onları karşılamaya gelen metropoliti herkes bilmesin mi? “Bugün İsa’nın en büyük mucizesini gerçekleştirdiniz. Bu uğurda ne kadar çok Türk Kanı içerseniz, o kadar sevaba girmiş olacaksınız. Ben bile bir bardak Türk kanı içmekle, onlara olan kin ve nefretimi teskin etmiş olacağım” diyen, bu Metropoliti öğrenmesinler mi? Türklerin boşalttıkları yerlere Yunanistan’dan alelacele getirtilen binlerce Rum’un nasıl yerleştirildiklerinden haberdar olmasınlar mı? Demografinin değiştirilmesine yönelik çalışmaları bilmesinler mi? Topraklarımızın, aziz vatanımızın Rumlaştırılmak istendiğinden habersiz mi olsunlar? Bana böyle bir yazı yazmamda ilham kaynağı olan sevgili gazeteci kardeşim Yılmaz Özdil’e selam ve sevgilerimi gönderiyorum. Ama yazıma son vermeden önce bir hususa dikkat çekmek isterim; Hacı Bayram Veli ne diyor?” Hak, kulundan intikamı, kul eliyle alır. İlm-i Ledün’ü bilmeyen, bunu kul yaptı sanır” diyor ya. Ben de diyorum ki: “Allah, haddini bilmeyen, belasını arayan milletlere de bir başka milleti musallat eder.”

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER