Ayılar sekiz ayrı türden ibarettir.
Dünyada farklı yerlerde, farklı şehirlerde farklı türlerde görülürler…
“Kütahya’da turizm gelişmiyor, memleketime kimse gelmiyor” deyip aracımla menderes caddesinde seyir halindeyim…
Yabancılar tarihi ve turistik konaklarımızı görmesin diye,
Çok büyük işler başarıp, güzel konakların önüne beton binalar diktiğimiz, küçücük bir girişi olan Germiyan sokağına,
Sürücüsü bayan olan yabancı plakalı bir araç dönüş sinyalini vererek girmeye çalışıyordu...
Kulakları tırmalayan aracına havalı kamyon kornası takmış bir zatı muhterem, önündeki yabancı plakalı araca korna bastı.
Araçtaki bayan sürücü korkudan aracını kenara çekti.
Ne olduğunu anlamaya çalışırken, heyet halinde basılan kornalar sonucu,
Bin bir emekle her birine deve yükü ile restarasyon akçesi ödediğimiz konakların bulunduğu,
Germiyan sokağına girmeyi başaramadan yoluna devam etti...
Çekti gitti…
Herkese hak ettiği değeri vermek gerek…
Üç kuruşluk arabasına,
Beş kuruşluk havalı kamyon kornası takıp,
Deli danalar gibi ortadan gezen sürücüye camı açıp,
“ Ayılar ikiye ayrılır, bir anadan ayı doğanlar, iki sonradan ayı olanlar” diyecektim ki,
Alenen hakaretten yargılanmamak adına, araçlardan gelen canhıraş korna sesleriyle titredim kendime geldim…
“Ya Allah” deyip, bende bastım gaza yoluma devam ettim…
Baktım orta da ne araç ne adam var.
Trafiği arap saçına çeviren medarı iftiharımız önde,
Düğün konvoyu gib diğer araçlar arkada herkes yoluna devam edip, gözden kayboldu…
* * *
İki ay önce, Ankara’dan gelen konuklarımı Germiyan sokağına götürdüm.
Güzelim konakların bir bölümü kapalı,
Bir bölümünde de ne olduğunu çözemediğim tabelalar vardı…
Biri kent mimarı diğeri eczacı olan konuklarım,
“Bir turla Kütahya’dan geçerken, bizi döner gazinoyu çıkarıp yemek yedirdiler. Kenti gezemedik. Tarihi konakları merak ediyoruz.” Dediler.
Geldik Germiyan sokağına.
Konakların büyük bir bölümü kapalı.
Arkadaşlarım ziyaret etmek istediğimiz konakların birinin önünde durup görevliye,
Konağınızı gezip, fotoğraf çekebilir miyiz ? dedi.
Kapıdaki çok muhterem zat
“ Burası Cafe. Fotoğraf çektirmiyoruz.” Dedi.
Hiç şaşırmadım.
Akçe her şeyden önemliydi…
Saat on biri on geçe,
Girip çay içelim o zaman dediklerinde,
“ Çayı daha demlemedik.” Dedi.
Ninnilerle büyüteyim seni…
Uyumaya devam ediyorduk…
Tabela asılıp hiçbir faaliyeti olmayan konakları canlı yayında değerlendireceğiz.
Diğer konakların çoğu kapalı iken,
Şansımıza açık olan birkaç konaktan,
Kapısı açık olan konaklarından birinden içeriye girdik…
Kültür Bakanlığı ödüllü çini sanatçısı değerli Mehmet Gürsoy hocamız bizi kapıda karşıladı.
Her zamanki nezaketi, sevecenliği ile misafirlerimizle tek tek ilgilenerek sorularını cevaplandırdı.
Konuklarımız Germiyan Sokağın girişinde yaşadıkları olumsuz olayı anlattılar…
Ben konuyu değiştirip, çini sanatının zorluklarına getirdim.
Keyifli bir sohbetten sonra konağı gezdik.
Nadide eserleri gördük.
Yeni yetişen genç çini sanatçılarını tanıyıp,
Nezaketle kapıya kadar huzurla misafirlerimizi uğurladık…
Adam olmak başka bir şeydi…
* * *
Toplumda doğru ve yanlışların öğrenilmesi,
O şehrin değer yargılarına ve özelliklerine bağlı olarak aileden başlar.
Kişiliği oluşmayan insan hem ailesine, hem şehrine hem topluma zarar verir.
Hayatı boyunca “ bir baltaya sap olamamış” kişilikler,
Kendilerini farklı göstermek, dışlandıkları topluma kendilerini kabul ettirmek için dokuz takla atarlar…
Turizm gelişmiyor diye heyet halinde bağırıp çağırıyoruz.
Kafamızı değiştirmiyoruz.
Un, yağ, şeker malzeme var.
Helva yapma yeteneğimiz yok.
Kent gelişsin diye,
İstediğimiz kadar toplantılar seminerler kongreler düzenleyelim.
Gubaralım, artistik pozlar verelim.
Yaratılanı yaratandan ötürü sevmediğimiz,
Kafamızı değiştirmediğimiz,
Kendimizi değiştirmediğimiz,
Kendimizi geliştirmediğimiz,
Sürece…
Gençler çok iyi bilir…
Sanatçı Murat Dalkılıç’ın bir şarkısı var;
“Benden ne köy olur ne kasaba.”