Günlük hayatın sıradan parçaları haline gelen bazı alışkanlıklar, zihinsel sağlığı olumsuz yönde etkileyebiliyor. Uzmanlar, bu davranışların zamanla kaygı bozukluklarını tetiklediğini belirterek bireyleri daha farkındalıklı yaşamaya davet ediyor. Hareketsiz yaşam tarzı, ekran süresi, iş kimliğiyle özdeşleşme ve madde kullanımı, anksiyeteyi besleyen dört temel unsur arasında yer alıyor.

1. Hareketsiz yaşam tarzı

2020 yılında Dünya Sağlık Örgütü verilerine dayanan bir çalışmada, dünya nüfusunun yaklaşık üçte birinin günlük olarak yeterli fiziksel aktivite göstermediği ortaya kondu. Bu oran, özellikle şehir yaşamında masa başı çalışan bireylerde daha yüksek.

Evi dakikalar içinde 2-3 derece ısıtacak dahiyane yöntem
Evi dakikalar içinde 2-3 derece ısıtacak dahiyane yöntem
İçeriği Görüntüle

Son yıllarda yapılan psikolojik araştırmalar ise hareketsizliğin sadece fiziksel değil, aynı zamanda zihinsel sağlık üzerinde de ciddi etkiler yarattığını gösteriyor. Uzun süreli oturma davranışı ve düşük aktivite düzeyi, depresif ruh hali, kaygı artışı ve enerji düşüklüğü ile ilişkilendiriliyor.

Uzmanlar, spor salonlarına gitmek ya da yoğun antrenmanlar yapmak yerine, günlük rutin içine küçük hareket alanları yerleştirmenin çok daha etkili olduğunu vurguluyor. Sabahları işe gitmeden önce ya da akşam saatlerinde yapılacak 30 dakikalık yürüyüşler, kaygıyı azaltmada önemli rol oynayabiliyor. Ayrıca merdiven kullanmak, kısa mesafelerde araç yerine yürümeyi tercih etmek gibi basit kararlar da zihinsel sağlık açısından fayda sağlayabiliyor.

2. İş kimliğiyle özdeşleşme

Verywell Mind’da yayımlanan analizlere göre, kendini yalnızca işi üzerinden tanımlayan bireylerde duygusal tükenmişlik daha sık görülüyor. Modern toplumda "verimli olmak", "meşgul görünmek" ya da "kariyerde ilerlemek" gibi değerler öne çıkarken, bireyin diğer yaşam alanları geri planda kalabiliyor.

İşe aşırı anlam yükleyen kişiler, başarısızlık ya da iş yerindeki olumsuzluklar karşısında kişisel değerini sorgulamaya başlıyor. Bu durum uzun vadede özgüven eksikliği, değersizlik hissi ve sosyal izolasyon gibi psikolojik sonuçlara yol açabiliyor. Ayrıca iş dışında sosyal ilişkilerin zayıf olması, kişinin stresle başa çıkma kapasitesini de azaltabiliyor.

Uzmanlar, kimlik inşasında çeşitliliğin önemine dikkat çekiyor. Hobi edinmek, gönüllü faaliyetlere katılmak, yeni beceriler geliştirmek ya da sosyal çevreyi genişletmek, bireyin kendini daha bütünsel şekilde tanımlamasına yardımcı oluyor. Bu da psikolojik dayanıklılığı artıran bir unsur olarak öne çıkıyor.

Farketmeden Kaygıyı Artıran 4 Hatalı Alışkanlık2

3. Uzun ekran süresi

Ekran kullanımı, günümüzde hem iş dünyasının hem de sosyal yaşamın temel parçalarından biri haline gelmiş durumda. Ancak özellikle akıllı telefon, bilgisayar ve televizyon karşısında geçirilen uzun saatler, zihinsel sağlık açısından risk oluşturuyor. Yapılan araştırmalar, ekran başında geçirilen sürenin artmasıyla birlikte kaygı bozukluklarının da arttığını gösteriyor.

Uzun süre ekrana maruz kalmak; uyku düzeninin bozulması, dikkat eksikliği, göz yorgunluğu ve sosyal etkileşimlerde azalma gibi sorunlara yol açabiliyor. Tüm bunlar, dolaylı olarak anksiyeteyi tetikleyebiliyor. Özellikle sosyal medya kullanımı, bireyde kıyaslama duygusunu artırarak özsaygı üzerinde olumsuz etki yaratabiliyor.

Uzmanlar, ekran süresini sıfırlamak yerine bilinçli sınırlamalar yapılmasını öneriyor. Örneğin, belirli saatlerde telefon kullanımını bırakmak, ekran önünde geçirilen zamanı düzenli molalarla bölmek ya da açık havada geçirilen zamanı artırmak, zihinsel rahatlamayı destekliyor. Parkta yürüyüş yapmak, açık havada kitap okumak ya da doğayla temas kurmak gibi aktiviteler kaygıyı azaltmada etkili olabiliyor.

4. Alkol ve tütün ürünlerine yönelme

Kaygı düzeyi yükseldiğinde, bazı bireyler alkol, tütün ya da esrar gibi maddelere yönelerek kısa vadeli rahatlama arayışına girebiliyor. Ancak yapılan çalışmalar, bu maddelerin kısa süreli yatıştırıcı etkisinin ardından kaygıyı daha da derinleştirdiğini ortaya koyuyor. Özellikle düzenli alkol kullanımı, zamanla tolerans gelişimine yol açarak bireyin daha fazla tüketme eğilimi göstermesine neden olabiliyor.

Bu noktada öne çıkan "sober curiosity" (ayıklık farkındalığı) yaklaşımı, bireylerin alkol ya da madde kullanımıyla ilişkisini yeniden değerlendirmesini öneriyor. Bu yaklaşım, tamamen bırakma baskısı oluşturmak yerine bireyin tüketim nedenlerini sorgulamasını teşvik ediyor. "Neden içiyorum?", "Bu alışkanlık bana ne sağlıyor?" gibi sorular, daha bilinçli tercihler yapılmasına olanak tanıyor.

Uzmanlar, kaygıyla başa çıkmak için sağlıklı yöntemlerin geliştirilmesini öneriyor. Nefes egzersizleri, meditasyon, düzenli uyku, sosyal destek ve profesyonel yardım, bu süreçte bireyin zihinsel dengesini korumasına yardımcı olabiliyor.

Kaynak: haber merkezi