Veda Haccı için yola koyulmuşlardı. Kalabalığın arasında Peygamberimizin sevgili eşleri de vardı.
Hanımları taşıyan develer, âdeta kendilerini yönlendiren Enceşe'nin güzel sesine adımlarını uyduruyorlardı.
Habeş asıllı bir zenci olan Enceşe, kutlu yolculuğun coşkusu ile şiirler okuyor, nağmeleri develeri
coşturuyorken dinleyenleri de mest ediyordu. Ama bu kadar ritim ve heyecan develeri hızlandırmış ve
sarsıntıları hanımları rahatsız eder hâle gelmişti. Peygamberimiz endişelendi ve her zamanki nezaketi ile
Enceşe'ye seslenerek: “Enceşe, aman sakin ol! Kristallere dikkat et!” diye uyardı.
Peygamberimizin sevgili eşleri başta olmak üzere develer üzerinde yolculuk yapan hanımlar için “el-kavârîr,
yani cam veya kristal” kinayesini kullanması, hanımların narin, hassas ve kırılgan yapılarına bir işaret olduğu
kadar, onların kıymet ve değerlerine de bir ima idi.


Nezaket, başkalarına karşı saygılı ve incelikle davranma, incelik ve naziklik "bir toplumda en iyisi olarak telakki edilen davranışlar, lisanı yönlendiren
kaidelerin tümü; bunların kullanımını müşahede etme vakıası ve usulü" olarak tanımlanmaktadır. Nezaket, hayatımızın her safhasını
ilgilendiren bir kavramdır. Dolayısıyla ona her zaman ihtiyacımız vardır. Bu kavramı hayatımızda
işletebilirsek fert ve toplum olarak mutlu oluruz. Bunu sağlayabilmek için İmam Gazâlî'nin ahlâkın temel
kanunlarından biri olarak kabul edilen, "İnsanlara karşı davranışlarını, bu davranışların onlar tarafından
sana yapılmasına razı olup olmayacağını düşünerek yap" sözünü, sosyal hayatımızda işletmek durumundayız. Aksi takdirde karşılaşılan nezaket
ihlallerinden doğan boşluğu başka şekilde dolduramaz ve her birimiz kendimizden ve toplumdan şikayetçi oluruz.


Allah'ın güzel isimleri ve sıfatları ile, bu ilâhî sıfat ve isimlerin anlam ve içerikleriyle derunî hayatımızı
mâmur ettiğimiz oranda ve bu isimlerde ifadesini bulan ilâhî ahlâk ile ahlâklandığımız oranda nezaket sahibi oluruz. Rabbimiz, ilâhî sıfat ve isimleriyle kendini tanıtırken aslında bizim nasıl olmamız gerektiğine işaret etmektedir. Bütün doğrularda, kemalde, hikmette ve güzelliklerde tecelli ederek, isimlerini kuvveden fiile, teoriden pratiğe, ilimden amele dönüştürmektedir. Öyleyse kuldan beklenen de O'nun isimlerini öğrenip benimsemesi ve bunu hayatına aksettirmesidir.
Bu yüzden mutlak iyiyi tanıtırken Resûl-i Ekrem Cenâb-ı Hakk'ın bizden beklentisine de işaret
ediyor: “Muhakkak ki Allah güzeldir, güzelliği sever...” Bir başka sözünde de “Allah
Refîk'tir; nezaketi, yumuşaklığı, kolaylığı, lütuf ve ihsanı, şefkat ve merhameti sever. Kaba saba bir
tavır karşısında esirgediğini, nezaket ve yumuşaklık karşısında bol bol ihsan eder.” Sevgili Peygamberimiz, Allah'ın sıfatlarını sıralarken bizlere şöyle bir mesaj vermektedir: Öyleyse siz de kendi aranızda, gücünüz el verdiğince yumuşak huylu olun; ilişkilerinizde karşılıklı nezaketi ve
yumuşaklığı, sevgi ve saygıyı elden bırakmayın. Ebu'd-Derdâ'nın naklettiği bir hadiste Peygamberimiz sav. yumuşak huyla hayır arasında bir ilgi kurmuştur: “Kime rıfktan (nezaket ve kibarlıktan) bir pay verilmişse o kimse hayırdan nasibini almış demektir. Rıfktan mahrum olan kimse ise hayırdan nasip alamamış
demektir.” (Tirmizî, Birr, 67.)


En güzel örneğimiz Peygamberimizdir. Rabbimiz bize onu şöyle tanıtır : "Sen onlara sırf Allah’ın
lutfu sayesinde yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı kalpli olsaydın, hiç şüphesiz etrafından dağılır
giderlerdi...
" (Âl-i İmrân, 159.) Kaba ve katı kalpli bir kimse başka bazı erdemlere sahip olsa da muhataplarında
nefret uyandırır; insanlar böyle bir kimseyi dinlemek istemezler veya onun arkadaşlığına katlanamazlar. Söz
ve hareketlerinde kabalıktan uzak durmak, kırıcı olmamak; yapıcı, uzlaştırıcı ve nezaket sahibi olmak, kişinin
hem iyi bir insan hem de olgun bir mümin olduğunun göstergesidir.
Sevgili Peygamberimiz, “Mümin bal arısı gibidir. Temiz olanı yer, temiz olanı (balı) üretir, bir
çiçeğe konduğunda onu kırıp bozmaz.” buyurmuştur. Allah Resûlü'nün yaptığı bir mümin
ve müslüman tanımında, müminin diğer insanlarla olan ilişkisindeki güven unsuru öne çıkarılır: “Müslüman,
diğer Müslümanların elinden ve dilinden güvende olduğu kimsedir. Mümin de insanların canları ve
mallarının güvende olduğu kişidir.” 
Bu teşbihleriyle Peygamberimiz sav., mümini, kırıp dökmeyen, temiz ve meşru işler yapan, yararlı ve
nazik bir insan olarak tanımlamıştır. Nezaket sahibi insanlardan kimseye zarar gelmez. Nezaket, toplumsal
huzurun anahtarıdır. Kabalığı ve edepsizliği sebebiyle insanların terk ettiği ve etrafından uzaklaştığı kimseyi
Peygamberimiz sav. “en şerli kişi” olarak nitelemiştir. Şerli kişilerin ıslahında da en etkili
yöntem nezakettir. Rahman ve Rahim olan Rabbimiz Hz. Musa ve Hz. Harun'u Firavun'a gönderirken şöyle hitap etmiştir : "İkiniz beraber Firavun’a gidin, çünkü o sınırı çok aştı. Yine de ona söyleyeceklerinizi yumuşak bir üslûpla söyleyin, ola ki aklını başına toplar veya içine bir korku düşer." (Tâhâ, 43-44.)
Nezaket, davet ve tartışma konusunda da bir yöntem olarak karşımıza çıkar " Rabbinin yoluna
hikmetle ve güzel öğütle davet et; onlarla en güzel yöntemle tartış..." (Nahl, 125.) İlgili ayetler dinin tebliğinde
başarılı olmak için izlenecek metot ve üslup konusunda nezaket dilinin önemini ortaya koymaktadır. Kur'ân-
ı Kerîmdeki "Yavrucuğum, babacığım..." hitapları yanında : " Rabbin, sadece kendisine kulluk etmenizi ve
anne babanıza iyi davranmanızı emretti. Onlardan biri veya ikisi senin yanında yaslanırsa onlara öf bile deme!
Onları azarlama! İkisine de gönül alıcı güzel sözler söyle." (İsrâ, 23.) buyruğundan aile içinde nezaket dilinin
ne kadar önemli olduğu anlaşılmaktadır.
İlişkilerini, nezaket ve güler yüzlülük üzerine kuran Allah Resûlü, kişinin mümin kardeşine
tebessümünü bile sadaka olarak nitelemiştir. (Tirmizî, Birr, 36.) Nezaket sahibi insanlar selamlaşır. Sohbet eder.
Hal hatır sorar. Gönül alır. Yapıcı olur, yıkıcı olmaz. Müslümana yakışan en güzel hasletlerden biridir nezaket.
Her müslüman toplumsal huzurun nezaket parolası olan Resûlullah (sav)'in şu tavsiyesini asla unutmamalıdır
: “İman etmedikçe cennete giremezsiniz, birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olmazsınız. Size, yaptığınız
takdirde birbirinizi seveceğiniz bir iş göstereyim mi? Aranızda selâmı yayın.” ( Müslim, Îmân, 93)
Güzel bir şiirle kıymetli okuyucularımıza ve toplumumuza nezaketli bir yaşam diliyorum:
Çiçeklerle hoş geçin, Balı incitme gönül.
Bir küçük meyve için, Dalı incitme gönül.
Konuşmak bize mahsus, Olsa da bir güzel süs.
'Ya hayır de, yahut sus,' Dili incitme gönül.
Sevmekten geri kalma,Yapan ol, yıkan olma.
Sevene diken olma, Gülü incitme gönül.
Başın olsa da yüksek, Gözün enginde gerek.
Kibirle yürüyerek, Yolu incitme gönül.
Mevlâ verince azma, Geri alınca kızma.
Tüten ocağı bozma, Külü incitme gönül.
Dokunur gayretine, Karışma hikmetine.
Sahibi hürmetine Kulu incitme gönül.

HAFTANIN FETVASI

Sol elle yemek yemekte bir sakınca var mıdır?
Yeme-içmeyle ilgili genel ilkeleri belirleyen Hz. Peygamber (s.a.s.), sol elle yeme-içmeyi hoş karşılamamıştır.
Nitekim o, bu konu üzerinde önemle durmuş; şeytanların sol elle yiyip içtiklerini haber vererek ümmetini uyarmış ve
çocuklara sağ elle yemek yemeyi öğretmiştir (Buhârî, Etʽime, 2 ; Müslim, Eşribe, 105-109). Hz. Peygamber’in sağ elle yeme ve
içme konusundaki tavsiye ve irşadlarına uymak her Müslümanın vazifesidir. Bu nedenle anne ve babaların çocuklarına
diğer yemek âdâbıyla birlikte sağ elle yeme ve içmeyi de öğretmeleri gerekir. Fizikî bir engel sebebiyle sağ eliyle
yiyemeyen kimselerin sol elle yeme içmesinde ise bir sakınca yoktur

HAFTANIN AYETİ 

Ey iman edenler! Elinizin altındaki hizmetçilerle içinizden henüz ergenlik çağına gelmemiş olanlar yanınıza
gelmek için sizden üç vakitte izin alsınlar. Sabah namazından önce, öğle sıcağından dolayı (istirahata çekilirken)
elbisenizi çıkardığınızda ve yatsı namazından sonra. Bunlar, örtülmesi gereken yerlerinizin açık bulunabileceği üç
vakittir. Bunlar dışında ne size ne de onlara bir sakınca vardır. Bunlar sıkça yanınıza girip çıkan, birbirinizle iç içe
olduğunuz kimselerdir. Allah size âyetleri işte böyle açıklar, Allah her şeyi bilir, yerli yerinde yapar.

HAFTANIN HADİSİ

Bir kişi Peygamberimize, “Ey Allah'ın Resûlü, annemin yanına girmek için izin isteyecek miyim?” diye
sorduğunda O, “Evet.” buyurmuştur. O kişi, “Ben onunla aynı evde oturuyorum.” deyince Hz. Peygamber, “(Yanına
gireceğinde) ondan izin iste.” diye cevabını tekrarlamıştır. Bu sefer sözünü sürdürüp, “Ona ben hizmet ediyorum.” diye
üsteleyince Allah'ın Resûlü, “Ondan izin iste, onu çıplak olarak görmek ister misin?” demiştir. Adam doğal olarak,
“Hayır,” demiş, bunun üzerine Peygamberimiz, “O hâlde, izin almadan annenin yanına girme.” buyurmuştur.

HAFTANIN DUASI

“Allah'ım, ben bir insanım. Hangi Müslüman'a ağır ve incitici konuştuysam, bunu, onun için arınma
ve mükâfat (vesilesi) kıl.” ( Müslim, Birr, 88.)
 

Akgün: Kütahya Antika Pazarı’na ilgiden memnunuz Akgün: Kütahya Antika Pazarı’na ilgiden memnunuz

Kaynak: Haber Merkezi