Toplumdan topluma, kültürden kültüre farklılık gösteren birtakım merasimlerle gerçekleştirilse de evlilik, insanların hayatındaki en önemli günlerden ve dönüm noktalarından biridir. Kurulacak aile birliğinin gizlilik içinde değil, açıkça ve meşru biçimde gerçekleştiğini ilân etmek bakımından büyük öneme sahip olan düğün merasimi, tarih boyunca insanlar tarafından önemsenmiş ve en güzel şekilde icra edilmeye çalışılmıştır.

İlâhî vahyin geldiği dönemde de insanlar evlilik merasimlerini kendi kültürlerine göre gerçekleştiriyorlardı. O günün câhilî anlayışına göre düğünlerde içki içmek, kadın-erkek fütursuzca eğlenmek çok yaygındı. Hatta Hz. Peygamber de risâletle görevlendirilmeden önce geceleyin Mekke'de böyle bir düğüne katılmayı düşünmüş, ancak müzik sesini işitecek kadar evlere yaklaştığında uyuyakalmış, böylece Allah Teâlâ onu korumuştu. [ Hâkim, Müstedrek, VII, 2715 (4/245)]

Efendimiz de (sav) evliliklerin bir şenlik havasında, sevinç içinde yapılmasını istemiş, insanların def çalıp şarkı söylemelerine, ziyafet vermelerine, şeker, hurma ve meyve gibi şeylerin damat ve gelinin üzerine serpilmesi şeklindeki eğlence şekillerine müsamaha göstermiştir. Hatta bu konularda ihmalkâr davrananları uyararak düğünün gereğinin yapılmasını teşvik etmiştir. Ancak câhiliye kültüründen kaynaklanan yanlış âdetleri kaldırmıştır. Düğünlerde içki içilmesi, eğlencede aşırıya gidilmesi, kadın ve erkeklerin birbirlerine karşı mahremiyet sınırlarını aşan tavır ve davranışlar içinde bulunması Peygamberimiz tarafından yasaklanmıştır.

Peygamber Efendimiz kurulacak aile yuvasında evlenecek tarafların birbirlerini görmeleri, birbirlerini tanımaları ve birbirlerinden razı olmaları gerektiğini belirtir ve bunun evliliğin mutluluğuna ve devamına vesile olacağını anlatırdı. Üstün zeka ve kabiliyetleri ile bilinen Mugîre b. Şu'be kendi evlenme öyküsünü şöyle anlatır: “Bir gün Resûlullah'ın yanına gelerek evlenmek istediğimi ona söyledim. Bana, 'Git de evlenmek istediğin kıza bak. Çünkü onu görmen, (uyum sağlamanız ve) evliliğin devamı için daha uygundur.buyurdu. Bunun üzerine ensardan olan kızın anne ve babasının yanına gittim ve kızlarına talip oldum. Peygamber Efendimizin tavsiyesini onlara söyledim. Bana öyle geliyor ki, anne ve babası kızlarını görme teklifimi hoş karşılamadılar. Fakat bu arada talip olduğum kız, kendisiyle ilgili konuşmaları işitti ve bana hitaben, “Eğer Resûlullah senin bakmanı emretmişse bakabilirsin. Aksi takdirde, senden rica ediyorum (böyle bir şey yapma).” dedi. O da bu durumdan endişelenmiş gibiydi. Ben de onu gördüm ve ardından kendisiyle evlendim.” [ İbn Mâce, Nikâh, 9.]

Allah Resûlü aynı şekilde başka sahâbîlerine de tavsiyede bulunmuş, evlenecek kişilerin birbirlerini görüp beğenmelerini teşvik etmişti. Bu hadisten hareketle, evlenecek kişilerin belirli ölçüler içinde birbirleriyle konuşup, bazı konuları müzakere edebilecekleri sonucu çıkarılabilir. Çünkü evlenecek kişilerin önceden konuşmaları ve birbirlerini dinlemeleri, aile yuvasının selâmeti bakımından faydalı olacaktır.

Kız İsteme Adabı:

Kız istenirken riayet edilmesi gereken bir dünürlük âdâbının da olması icap eder. Câhiliye döneminde bu hususta rekabet anlayışı vardı. Evlenme teklifi yapılan bir kadına başkaları da talip olabiliyordu. Peygamber Efendimiz, bu davranışın uygun olmadığını ve bir kadına aynı anda iki kişinin dünür olmaması gerektiğini söylemiştir. Birinci talip vazgeçmeden veya sizin istemenize izin vermeden dünürcü olmayın.” [ Buhârî, Nikâh, 46.] buyurarak müminlerin evlilik gibi önemli bir konuda birbirlerine karşı sevgi bağlarını ve aralarındaki saygıyı muhafaza etmelerini istemiştir.

Ülkemizde kız isteme merasimlerinde, “Allah'ın emri, Peygamber'in kavli ile” diyerek söze başlanması, bu sünneti uygulamanın tezahürüdür. Ayrıca, söz kesildiğini ifade için bir de “nişan” denilen küçük bir tören yapılır. Bu tören sırasında karşılıklı hediyeler takdim edilir, yüzükler takılır ve kimi zaman günün anlamına dair konuşmalar yapılır.

Nişan:

Bugünkü yaygın şekliyle olmasa da, nişanlanma ve “İleri bir tarihte nikâhlanıp evleneceğiz.” anlamında söz kesmenin, Hz. Peygamber (sav) döneminde bir ön karar ve görüşme şeklinde var olduğu görülmektedir. Asr-ı saadetteki aynı muhtevayı içeren uygulamalar, nikâh akdi sonrası ile zifaf arasında geçen süreyi kapsamaktadır. Nitekim Hz. Peygamber, Hz. Âişe ile nişanlanmış ve bu durum üç yıl sürmüştür. [ Buhârî, Menâkıbü’l-ensâr, 44.]

Nişan, evlilik gibi bir birliktelik değildir. Sadece iki tarafın birbirini tanımaları için bir fırsattır, evliliğe bir ön hazırlıktır. Nikâh akdi yapılana kadar geçen süre içinde, tarafların birbirlerini ve yeni aileyi tanıma şansı bulduğu nişan dönemi, bir anlamda evlilik vaadidir. Ancak evlilik mecburiyeti getirmeyeceği gibi, taraflara evliliğin verdiği beraber yaşama hak ve yetkisini de tanımaz. Dolayısıyla nişanlılar, mahremiyeti kaldıracak tarzda birlikte olamazlar, evliler gibi hareket edemezler. Diğer taraftan, çiftlerin, resmî nikâhlarını kıydırmadan önce, aralarındaki mahremiyeti kaldırmayı, dolayısıyla rahat hareket edebilmeyi sağlamak amacıyla dinî nikâh yapmaları zaman zaman sosyal ve ahlâkî sakıncaları beraberinde getirebilmektedir.

Nikah Zamanı:

Evlenmek için özellikle tavsiye edilen ya da yasaklanan herhangi bir gün yoktur. Uygun olan herhangi bir zaman dilimi seçilebilir. Hz. Âişe (ra) kendisinin Peygamber Efendimizle Şevval ayında evlendiğini ifade etmiş ve yakını olan kadınlara da Şevval ayında evlenmelerini tavsiye etmiştir. Ayrıca Allah Resûlü, Ümmü Seleme validemizle de Şevval ayında evlenmiştir. Bu evliliklerin, bugün olduğu gibi o günün toplumunda da yaygın bir kanaat olan, “İki bayram arasında —yani Şevval ayında— nikâh kıyılmaz.” şeklindeki bâtıl anlayışı değiştirmeğe yönelik olduğu anlaşılmaktadır.

Düğünde İsraftan Kaçınılmalıdır:

Dinimiz, hayatın her alanında gereksiz harcamada bulunmayı yasaklamıştır.

Yeni kurulacak aile yuvası için yapılan harcamalarda da israftan kaçınılmalıdır. Ülkemizde düğün hazırlıklarında sıkça görülen çeyiz, takı ve ev eşyaları gibi tedarikler için bazen gereğinden fazla yapılan harcamalar, daha başlangıçta mutluluğu zedelemekte, aileyi maddî açıdan sıkıntıya sokmaktadır. Uzunca bir süre düğün borcu ödeyen yeni evliler, birlikteliklerine minnet altında başlamakta ve maddî kaygılar yüzünden aradıkları huzuru yakalayamamaktadırlar. Bu sebeple Sevgili Peygamberimiz, En bereketli nikâh, külfeti en az olanıdır. [ İbn Hanbel, VI, 83.] ve Nikâhın en hayırlısı, en kolay olanıdır. [ Ebû Dâvûd, Nikâh, 30-31.] buyurmuşlardır. Düğün masraflarında kolaylık göstermek ve şartları zorlamamak, evlenmek isteyen gençlerin önünü açacak ve imkânı kısıtlı olanların evlenmeye yönelik gayretlerini artıracaktır. Unutulmamalıdır ki Rabbimiz, Sizden bekâr olanları, kölelerinizden ve cariyelerinizden durumu uygun olanları evlendirin. Eğer bunlar yoksul iseler Allah onları lütfuyla zenginleştirir. Allah, lütfu geniş olandır, hakkıyla bilendir. [ Nûr, 24/32.] buyurmaktadır.

Yardımlaşmayı ve insanların ihtiyacını gidermeyi tavsiye eden Peygamber Efendimiz (sav) maddî imkânsızlıktan dolayı evlenemediğini söyleyenlere yardımcı olup evlenmelerini sağlamıştır.

Tarihte evlendirmek amacıyla kurulan vakıflar ve bu konuda çaba gösteren birçok iyi niyetli insan, Resûlullah'ı örnek almışlardır. Evlenmek isteyip de maddî imkânsızlıktan dolayı evlenemeyenlere yardımcı olmak, güzel ve mutlu ailelerin, dolayısıyla da huzurlu bir toplumun oluşmasına destek vermek, aslında Efendimizin yolundan gitmek isteyenlere güzel bir imkândır.

Nikahı Duyurmak:

Düğün denilince oyun ve eğlence akla gelmektedir. Bu eğlence vasıtasıyla, hem evliliğin neşe ve mutluluk içinde karşılanması hem de kıyılan nikâhı herkesin duyması sağlanır, yani evlilik alenîleşir. Resûlullah Efendimiz, Bu nikâhı ilân edin, onu (topluma açık olan) mescitlerde yapın ve onda def çalın. [ Tirmizî, Nikâh, 6.]

“Haram olan (ilişki) ile helâl olan (nikâh) arasındaki ayırıcı özellik, def çalmak ve şarkı söylemek (suretiyle duyurmaktır).[ Tirmizî, Nikâh, 6.] İfadeleriyle düğünde helâl daireyi aşmayacak şekilde eğlenmeye teşvik etmişlerdir.

Sevinçli Günlerde Eğlenmek Caizdir:

Efendimiz de (sav) evliliklerin bir şenlik havasında, sevinç içinde yapılmasını istemiş, insanların def çalıp şarkı söylemelerine, ziyafet vermelerine, şeker, hurma ve meyve gibi şeylerin damat ve gelinin üzerine serpilmesi şeklindeki eğlence şekillerine müsamaha göstermiştir. Hatta bu konularda ihmalkâr davrananları uyararak düğünün gereğinin yapılmasını teşvik etmiştir.

Bir bayram günü hz. Aişe’nin huzurunda def çalıp şarkı söylemek suretiyle eğlenen cariyeleri, Hz. Ebu Bekir:

“Rasulullah’ın evinde şeytan nameleri ha!” diyerek azarlamış, ancak Hz. Peygamber:

“Her toplumun bir bayramı vardır, bu da bizim bayramımızdır” diyerek hz. Ebu Bekir’e bu işin normal olduğunu belirtmiştir.

Düğün Yemeği:

Trafikte Kalana Devlet Para Ödeyecek: Sürücüleri Şaşırtan Karar Geldi
Trafikte Kalana Devlet Para Ödeyecek: Sürücüleri Şaşırtan Karar Geldi
İçeriği Görüntüle

Düğün şenliğinin vazgeçilmez bir parçası da velîme, yani düğün yemeğidir. Peygamber Efendimiz evliliklerinde davetlilere yemek ikramında bulunmuş, ashâbına da,

“İlk gün velîme (düğün yemeği) vermek yerinde ve olması gereken bir iştir. İkinci gün (vermek) âdettendir. Üçüncü gün (vermek ise) riya ve gösteriştir.” [ İbn Mâce, Nikâh, 25.] buyurarak düğün yemeği vermelerini tavsiye etmiştir. Henüz yeni evlenmiş olan Abdurrrahman b. Avf'a, “Bir koyun keserek de olsa düğün yemeği ver!” [ Buhârî, Büyû’, 1.] buyurarak mütevazı bir daveti ihmal etmemek gerektiğine işaret etmiştir.

Diğer taraftan bir Müslüman'ın, davet edildiği velîmeye katılarak düğün sahibi kardeşinin gönlünü kazanması, Peygamber ahlâkındandır. Nitekim Hz. Peygamber, Esiri özgürlüğüne kavuşturun, davet edene icabet edin, hastayı ziyaret edin.[ Buhârî, Nikâh, 72.] Buyurmuştur. Ayrıca ikram için insanların maddî durumlarına göre sınıflanmaması gerektiğine dikkat çekerek, “Yemeğin şerrlisi, zenginlerin davet edilip de fakirlerin terk edildiği düğün yemeğidir. Her kim davete ica­bet etmeyi terk ederse, muhakkak Allah'a ve Rasûlüne isyan etmiş­tir.” [ Buhârî, Nikâh,73.] İfadeleriyle fakirin çağrılmadığı düğün yemeğini de en kötü yemek olarak tanımlamıştır.

Peygamber Efendimizin kendi düğünlerinde davetlilere ikram etmiş olduğu yemekler, düğünün yapıldığı gün ve ortama göre değişmiş, bazen hurma, yağ ve kavuttan yapılan bir tür yemek (hays); bazen arpa unundan yapılmış bir yemek; bazen de et ve ekmek olmuştur. Bir başka sahâbînin düğün davetinde ise tevr denilen hurma şırası dağıtılmıştır.

Düğün Tebriği:

İslâm öncesi Arap toplumunda, yeni evlileri tebrik ederken bir an evvel zenginleşmeleri ve çoluk çocuğa karışmaları temennisinde bulunmak âdet idi. Peygamber Efendimiz böyle maddî dilekler yerine, eşler arasında geçim ve bereket için dualar edilmesini tavsiye etmiştir.

Bir yönüyle ibadet, bir yönüyle de eğlence olan nikâh merasimlerinin uygulama şekilleri toplumlara göre değişiklik gösterebilmektedir. Her toplum bu merasimleri kendi geleneksel yapısına uygun bir şekilde yapar. Ancak evlilik merasimlerinde, dinin uygun görmediği aşırı davranışlardan ve mahremiyet sınırlarının bulunmadığı ölçüsüz eğlencelerden uzak durulması gerektiği gibi bu merasimlerin, düğün havasının olmadığı bir matem törenine dönüşmemesine de dikkat edilmelidir. Unutmamak gerekir ki düğün, evlilik gibi mukaddes bir birlikteliğin ilânıdır ve buna yakışır bir şekilde icra edilmesi gerekir.

Muhabir: Bünyamin Doğan