Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

Yaşlılık: Hikmet çağı

Hazırlayan Aysun Ögcem/ İl

Hazırlayan Aysun Ögcem/ İl Vaizi

YAŞLILIK: HİKMET ÇAĞI

Hayat, mevsimler gibidir. Baharı, yazı, sonbaharı, kışı vardır. Hayatın her dönemi, ayrı özelliklere ve güzelliklere sahiptir. Kul olarak iyi işler yapmak, ibadet ve taat ile hayata anlam katmak için bu dönemlerin her biri birer fırsattır. İnsanı kemâle ulaştıran, olgun bir mümin olmanın huzurunu yaşatan en kıymetli dönem ise yaşlılıktır. Yaşlılık, bedenin yorulduğu ancak ruhun tecrübeyle yoğrulduğu bir bilgelik dönemidir.

Yaşlılar, Allah’ın dualarına icabet ettiği, ihsan ve ikramına mazhar kıldığı kimselerdir. Milli ve manevi değerlerimizi, kültürümüzü yarınlara taşıyan, geçmişimizle geleceğimizi birbirine bağlayan en değerli köprülerimizdir. Onlar, yuvalarımızın dayanağı, bereket kaynağıdır. Ağarmış saçları, bükülmüş belleri toplumumuz için birer rahmet ve mağfiret vesilesidir. Sağlığının ve geçen yıllarının kıymetini bilen bir yaşlı, güzel bir insandır. Çünkü Sevgili Peygamberimiz, “İnsanların en hayırlısı kimdir?” sorusuna cevaben “Ömrü uzun, ameli güzel olandır” (Tirmizî, Zühd, 21) buyurmuştur.

İnsanoğlu, ailesi ve çevresiyle sürekli irtibat hâlinde olmak, beşerî ilişkilerini sürdürmek ister. Yaşlılık döneminde bu ihtiyaç ve bağlılık daha da artar. Yaşlıları hayatın coşkusundan uzaklaştırmak, toplumdan dışlamak onları mutsuzluğa ve yalnızlığa sürükler. Halbuki saygı gören, hali hatırı sorulan, fikrine danışılan bir yaşlı, kendisini huzurlu ve güvende hisseder. Yalnızlığın ve terk edilmişliğin sebep olacağı sıkıntı ve bunalımlardan kurtulur.

Anne babamız küçükken nasıl bizi koruyup kolladıysa biz de onlar ihtiyarladıklarında öyle şefkatle muamele etmeliyiz. (İsra, 17/23-24.) Bu, vefanın da bir gereğidir.

Bel bükülmüştür, göz eskisi gibi görmez, vücut eskisi gibi dinç değildir. Bedenin hareketleri yavaşlamıştır. El ayak tutmaz olmuştur. Bedenin getirdiği bu yüke başka yükler eklenmemeli. Nedir bu başka yükler? Başta evlatlar olmak üzere çevredekilerin duyarsızlığı, anlayışsızlığı, merhametsizliği, bir gün kendilerinin de bu düşkün hâle geleceklerini unutmaları.

Toplumun ve Evin Bereketi

Resulüllah (s.a.s.) yaşlılık ile gelen zorluklardan Allah’a sığınmıştır. (Müslim, Zikir, 9.) Yaşlılığın zorlukları, ihtiyarlıktan ötürü kişinin kendi ihtiyaçlarını karşılamada güçlük çekmesi, bazı fiziki hareketleri gençlikteki gibi rahat yapamaması, zihnin eskisi gibi algılamaması, zihinde meydana gelebilecek bazı bulanıklıklar, bilirken bilmez hâle gelme gibi durumlardır. Kişi yaşlandığında başkasına muhtaç olacak duruma düşebilir. İbadetlerini yapar ama gençlikteki gibi zinde bir vücutla ihtiyarlıktaki beli bükülmüş bir beden ile ibadet yapma arasında fark vardır. İhtiyarlıkta bunun gibi daha birçok hâl vardır. Bu sebeple Efendimiz (s.a.s.) ömrün en düşkün çağı yani erzel-i ömürden Allah’a sığınmıştır. Ancak toplumun içinde yaşlılar varsa bunun, toplum için bir bereket, rahmet kaynağı olduğunu da buyurmuştur Allah Resulü. Yaşlılarımız, ihtiyarlarımız azaptan kurtulmanın ve rahmetin vesilesidir: “Beli bükülmüş ihtiyarlar, süt emen bebekler ve otlayan hayvanlar olmasa idi üzerinize azap yağardı.” (Taberani, el-Mu’cemü’l-kebîr, XXII, 309.) Hadisteki ifadeler, ilgili gruplara ne kadar dikkatli, özenli davranılması gerektiği konusunda insanı derin bir düşünceye sevk ediyor. Zayıflara, yaşlılara yapılacak en ufak bir saygısızlık, en ufak bir ihmalkârlık, onları umursamama, es geçmenin ne kadar ağır olduğunu bu hadis-i şerif bize anlatıyor. Sadece fiziki, maddi gücü güç sayanların, manevi gücü yani bereketi unutanların bu hadisi okuyup anlayıp üzerinde iyice düşünmeleri gerekiyor.

Yaşlılara yapılan muamele esasında medeniyetler arasındaki ciddi farklardan biridir. Yukarıda geçen hadise uygun davranan Müslüman topluluklar, rahmeti, bereketi; güçte, güçlü olmakta, güçlülerin yanında olmakta değil bilakis zayıfın, düşkünün yanında olmakta görmüştür. Hadis-i şerife göre toplumdakilerin rahmet, bereket vesilesi olarak yaşlılar, zayıflar gösterilmiştir. Bunun gibi daha birçok hadis, Müslümanların yaşlılara, zayıflara olan muamelesinde yol göstermiş, hayat felsefelerini ona göre kurmalarını sağlamıştır.

Kelimelere Yansıyan Bakış Açımız

Ayet-i Kerimeler ve hadislerde zikredilen anne baba ve diğer yaşlılara gösterilecek hürmete dair ifadeler bizim kelimelerimize de yansımıştır. Biz, yaşlı yerine ihtiyar deriz, büyüğümüz deriz. Bu kelimeleri tercih ederiz. İhtiyar demek seçilmiş, tercih edilmiş, tecrübeli anlamına gelmektedir. Bu, dünyaya bizden daha önce gelen kimseye bakış açımızı gösterir. Yaşça büyük olana gözünün iyi görmemesi, kulağının iyi duymaması, elinin titremesi açısından bakmayız. Bilakis tecrübesi, hayatta yaşadıklarını süzüp bize aktarması açısından bakarız. Bu açıdan medeniyetimize yön veren hadislerden biri de şöyledir: “Küçüğümüze merhamet etmeyen ve büyüğümüzün saygınlığını kabul etmeyen bizden değildir.” (Tirmizi, Birr, 15.)

İnsan, bereket kaynağına sırt dönmek, surat asmak şöyle dursun, en ufak şekilde onu kırmamalı, incitmemeli. Ona hizmet edip hürmet göstererek duasını almaya çalışmalı. Sünnete bağlı bir şekilde istikamet üzere yaşayan, saçları ağarmış ihtiyar bir Müslüman Allah’a dua ettiğinde, Allah’ın ona istediğini vermemekten hayâ edeceği bir hadiste bize bildiriliyor. (Taberani, el-Mucemü’l-Evsat, V, 270.)

Büyüklerimize Vefa

İhtiyarlarımıza, büyüklerimize gösterilen vefanın karşılıksız kalmayacağını yine bir hadisten öğreniyoruz: “Bir genç, ihtiyar bir kimseye yaşından dolayı hürmet ederse Allah da ona yaşlılığında kendisine hürmet edecek birisini hazırlar.” (Tirmizi, Birr, 75.)

Anne babamız küçükken nasıl bizi koruyup kolladıysa biz de onlar ihtiyarladıklarında öyle şefkatle muamele etmeliyiz. (İsra, 17/23-24.) Bu, vefanın da bir gereğidir. Sadece anne baba değil akrabalarımızı, diğer yaşlıları görüp gözetmek de vefanın gereğidir.

Bir hadiste yağmurdan dolayı bir mağaraya sığınan üç kişiden bahsedilir. Mağaranın ağzını kocaman bir kaya kapatmıştır. Kayanın açılması için üçü de daha önce sırf Allah için işledikleri salih amellerle dua etmeye karar verirler. Yaptıkları duaların sonunda mağaranın ağzını kapatan kaya açılır ve kurtulurlar. O kişilerden biri de anne babasına akşam yemeği yedirmeden kendisi yemeğe oturmazmış. Öyle ki bir akşam eve geldiğinde bakar ki anne babası uyumuş. Olur ki gece uyanırlar da acıkırlar diye elinde yemekle sabaha kadar başlarında bekler. Sabah olup uyandıklarında onları güzelce yedirir. (Müslim, Zikr, 27.)

Bu kıssada yaşlı anne babaya yapılan hürmetin zirvesini görmekteyiz. Bu hürmet neticesinde yapılan dualar da kabul oluyor. İhtiyarlarımıza, büyüklerimize saygıda, hizmette,vefagöstermede kusur etmeyelim.

Not: Diyanet yayınlarından istifade edilmiştir.