Bizleri bir Ramazan-ı Şerifi daha idrak etmeye muvaffak kılan Rabbimize sonsuz hamd-ü senalar olsun. Sevgili Peygamberimize binlerce salatü selam olsun. Artık veda ettiğimiz bu mübarek ayın güzelliklerini tüm ömrümüz boyu devam ettirebilmeye bizleri muvaffak kılsın. Yüce Allah’a karşı kulluk sorumluluğumuz sadece Ramazan ayına mahsus değildir. Dinimizin emir ve yasakları mevsimlere göre değişen, şekillenen, mevsimi geçince çıkarılıp bir kenara bırakılan elbiseler gibi değildir. Bunun için Ramazan ayı boyunca aksatmadan yerine getirdiğimiz ibadetlerimizi devam ettirmeliyiz. Terk ettiğimiz kötü alışkanlıklara, günahlara tekrar geri dönmemeliyiz. Ramazan-ı Şerif’e gösterdiğimiz saygıdan dolayı birtakım kötü alışkanlıkların terk edilmesi ne kadar sevindirici ise, Ramazan bitince günahlara ve kötülüklere tekrar dönülmesi de o kadar üzücü ve düşündürücüdür. Bilindiği gibi insanın maddi ve manevi ihtiyaçları vardır. Vücudumuz maddi gıdalarla beslendiği gibi ruhumuzun da manevi gıda olan ibadetlerle devamlı beslenmelidir. Nasıl haftada bir defa veya yılda sadece bir ay yiyip içmek suretiyle bedenin maddi ihtiyaçları karşılanmıyor ise, haftada bir Cuma namazı kılmak veya yılda sadece Ramazan ayında ibadet etmekle manevi ihtiyaçlar da karşılanmaz olmaz. Dolayısıyla Ramazan ayında kazandığımız bir takım iyi huylar ve güzel amelleri hayatımız boyunca devam ettirmeliyiz. Zira, ömrün en hayırlısı, ibadetlere sabır göstererek Yüce Allah’ın rızası doğrultusunda sürdürülenidir. Kadın erkek tüm mü’minler büluğ çağından son nefesine kadar Yüce Allah’a ibadet etmekle yükümlüdürler. Nitekim Cenab-ı Hakk’ın “Ölüm sana gelinceye kadar Rabbine ibadet et” (Hicr:15/99) emri bunu ifade etmektedir.

Ramazan ayının sonuna ulaştık. Evveli rahmet, ortası mağfiret, sonu da cehennem azabından kurtuluş olan Ramazan ayı ilâhi kazançların çok olduğu mübarek bir aydır. Fakiri zengini, kadını erkeği, yaşlısı genci ortak bir sevinci paylaştı. Sadece Allah'ın emri olduğu için oruç tutu. O "Yeme!" dediği için yemiyor, O "Ye!" deyince de iftarını yapıyor. Bu ay bize çok şey kazandırmıştır. Bunları şöyle sıralayabiliriz: 1-Bir ay boyu haramı terk ettiği gibi, helale de el sürmüyor, ağzına almıyor, yemiyor, içmiyor. Her zaman istediği gibi hareket etmeye alışmış olan nefis emir dinlemeyi öğreniyor; kulluğun farkına varıyor. Çünkü yediğimiz, içtiğimiz, istifade ettiğimiz, sahip olduğumuz hiçbir nimet gerçek anlamda bizim değil. Hepsi O’ndan  geliyor ve O’nun mülkü. Beden de Onun, ruh da; hayat da Onun duygularımızın tamamı da... Böylece oruçla birlikte maddi ve manevi bütün varlığımız hakiki mülk sahibinin emrine giriyor. Ondan geldiğimizi ve tekrar Ona döneceğimizi anlıyoruz. 2-Ramazan'la birlikte her zaman elimizin altında hazır duran ve herkesin imkanı dairesinde olan birçok nimetin önemi ve değeri artıyor. 3- Ramazan ayı girer girmez kulluk bilinci bütün yönleriyle devreye giriyor. Bir kul olarak her zaman ve her fırsatta Allah'a olan ihtiyacımız öne çıkıyor. Gün boyu aç ve susuz duran insan, halsiz ve mecalsiz kalıyor, takatini ve gücünü kaybediyor; âciz, zayıf ve her şeye muhtaç bir varlık olduğunun farkına varıyor. Sonunda da kendisini kudreti sonsuz bir Kadîr'in, nimeti sonsuz bir Rezzâk'ın, merhameti sonsuz bir Rahîm'ın huzurunda ve önünde hissediyor. Kul olmanın zevkini yaşıyor.4- Ramazan başlı başına bir nefis eğitimidir, bir ruh dinginliğidir, bir kalb ferahlığıdır ve bir vicdan huzurudur. Gençliğine, servetine, gücüne, imkanına, makamına ve mevkiine güvenen insan oruçla buluşunca, Rabbiyle beraber oluyor; sonuç itibariyle de şeytanın ve nefsin elinden yakasını kurtarıyor, kendini rahmetin eline teslim ediyor. Çünkü gün gelir, gençlik de gider, dinçlikte; mal da biter, imkanlar da; makam mevki de elden çıkar, servet ve gelir de... Ama bitmeyen, tükenmeyen, her zaman hazır ve nâzır olan, elini açtığında huzurunda, kalbini yönelttiğinde içinde ve yanında hissettiği bir Rabbi var. O her şeye bedel ve her şeye yeter. Diğerleri bitse de, tükense de, kaybolsa da, O her zaman var ve bâkîdir. Böylece oruçlu insan, günün bütün saatlerinde doğrudan doğruya Rabbiyle birlikte olur, beraber olur, hep Onunla bulunur. 5-İbadetlerimizde bir düzen hâkim oldu. Günde beş vakit namazımızı cemaatle kılmaya devam ettik. Cemaat şuuruna vardık. Aynı safta, aynı kıbleye yönelerek bizleri yaratan Allah’ın huzurunda bir fâni kul olduğumuzu tekrar anladık. 6- Sahur ve iftarda yemeklerimizi yerken “Ya! İşte bunu bulamayanlar da var. Şükürler olsun. Allah bulamayanlara da versin” demek yerine gerçek şükür böyle olmalı diyerek fakirlere, yetimlere, kimsesizlere, yediğimizden yedirdik, giydiğimizden giydirdik. Onları da aklımızdan hiç çıkarmadık. 7- “Ramazan ayı münasebetiyle kapalıyız” diye meyhanesinin, içkili lokantasının camına ilân yapıştıranları, Ramazan ayına saygı gösterenleri gördük. Fakat bu yerlerin bayramda açılacağını düşününce, meyhanelerin sadece Ramazan ayında değil de daima kapalı olmasının ne kadar huzur verici olacağını düşündük. 8- Zekât ve fitrelerimizi ihtiyaç sahibi kardeşlerimize vererek, onların evlerinin de şenlenmesine vesile olmanın sevincini yaşadık. Fakir fukarayı gözeterek, onları da iftar sofralarımıza davet ettik. İftar ettirdiğimiz kişi veya kişilerin alacağı sevap kadar sevap alacağımızı da öğrendik. Üstelik bu sebeple tuttuğumuz orucun sevabından hiçbir eksilme olmayacağını da kavradık. 9- Ramazan ayında suç işleme oranlarının düştüğü, kavga, adam öldürme ve hırsızlık gibi suçların sayısında inanılmaz ölçüde bir düşüş olduğunu gerek gazetelerden, gerekse televizyonlardan öğrenince, her ayımızın Ramazan ayı gibi olmasını arzu ettik. 10- Kur’an ayı olan Ramazan ayında hatim okuduk, mukabele dinledik. Daha da önemlisi Yüce Kitabımızı iyi anlamaya ve hayatımıza O’nu hakim  kılmaya gayret gösterdik. En az bir defa Kur’an’ın tercümesini baştan sona okuyarak mânâsının da ne kadar hoş ve lâtif olduğunu gördük. 11. Ramazan ayından önce, sinirlendiğimiz zaman kötü sözler söylediğimiz de olabiliyorken, Ramazan ayında sâkin olmamız, orucu sadece mideye değil gözümüze, kulağımıza, elimize, ayağımıza ve dilimize de tutturmamız tavsiye edildiği için birisi yakışıksız bir lâf edecek veya kavga edecek olduğunda “Ben oruçluyum” dedik, kimseyle tartışmadık, kimseyi kırmadık. Ramazan-ı Şerifin kazandırdığı bu güzellikleri fırsat bilmeliyiz. Bizi bekleyen Ahiret hayatı için hazırlanmalıyız. Zira Rabbimiz Haşr Suresinde“ Ey iman edenler! Allah'a karşı gelmekten sakının ve herkes, yarın için önceden ne göndermiş olduğuna baksın. Allah'a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.” (Haşr 18) buyurmaktadır. Peygamber Efendimiz (sallahu aleyhi vesellem) kulluk vazifesini asla ihmal etmediği gibi ayakları şişinceye kadar gece ibadetinden geri durmamıştır. Âişe radıyallahu anhâ’dan rivayet edildiğine göre Nebî sallallahu aleyhi ve sellem, gece ayakları şişinceye kadar namazı kılardı. Âişe diyor ki, kendisine: – Niçin böyle yapıyorsun (neden bu kadar meşakkate katlanıyorsun) ey Allah’ın Resûlü? Oysa Allah senin geçmiş ve gelecek hatalarını bağışlamıştır, dedim. – “Şükreden bir kul olmayı istemeyeyim mi?” buyurdu. 1  Elbette ibadette istikamet makbuldür. Bir müddet hevesle sarılıp sonra yılgınlık göstermemelidir.“O halde seninle beraber tevbe edenlerle birlikte emrolunduğun gibi dosdoğru ol! Aşırı da gitmeyin. Çünkü O, sizin yaptıklarınızı çok iyi görendir.”( Hud / 112.) Abdullah b. Abbas(r.a) demiştir ki. Bütün Kur'ân içinde Resulullah'a bu âyetten daha ağır ve daha çetin bir âyet nazil olmamıştır: Ve bunun içindir ki, Peygamber Efendimiz (s.a.s.) "Hud  Sûresi ve benzerleri beni ihtiyarlattı" ve bazı rivayette "Beni Hud Sûresi ihtiyarlattı." buyurmuştur. Hakk'a vasıl olmak için istikametten başka yol olmadığı gibi, her hususta istikamet kadar yüksek bir makam ve onun kadar zor hiçbir emir yoktur.

Herhangi iş olursa olsun, herhangi hedef olursa olsun ona ulaşmanın en kısa yolu doğruluktur. Böyle olmakla beraber her şeyden önce, bir işte doğrunun hangi çizgide olduğunu tayin ve tespit etmek çok zordur; ayrıca onunla ilgili çeşitli noktalardan ilişkisini kesip, sarsılmadan dosdoğru olan o çizgi üzerinde yürüyebilmek daha zordur. Ve yine istenilen hedefe ulaştıktan sonra aynı şekilde o doğruluk üzere, hiç eğilmeden devam ve sebat edebilmek büsbütün zordur. Bununla beraber şu kadarını hatırlatmalıyız ki, bu âyette Resulullah'a "beni ihtiyarlattı" dedirtecek kadar zor gelen nokta, istikamet emrinin asıl kendisiyle ilgili olan kısmından ziyade, ümmetiyle ilgili olan kısmı olsa gerektir. Zira buyuruluyor ki: Seninle beraber tevbe edenler de. Yani şirkten tevbe edip de imanda seninle beraber bulunan, Müslüman olan herkes de tıpkı senin gibi dosdoğru olsun. Ve azmayın, yani Allah'ın tayin ettiği sınırı aşıp da onun dışına çıkmayın, doğruluktan ayrılıp da ifrat veya tefrite sapmayın, aşırı gitmeyin ey Müslümanlar Çünkü muhakkak ki O, (yani Rabb'in) bütün yapacağınızı görür. Gözünden hiçbir şey kaçmaz. Görür ve ona göre karşılığını verir; ceza veya mükafat, karşılıksız bırakmaz.2“Şüphesiz, Rabbimiz Allah'tır deyip, sonra dosdoğru yolda yürüyenlerin üzerine melekler iner. Onlara: Korkmayın, üzülmeyin, size vâdolunan cennetle sevinin! derler.” (Fussilet / 30)

1 Buhârî, Tefsîru sûre (48), 2; Müslim, Münâfikîn 81. Ayrıca bk. Buhârî, Teheccüd 6, Rikak 20; Müslim, Münâfikîn 79–80; Tirmizî, Salât 187; Nesâî, Kıyâmü’l–leyl 17; İbni Mâce, İkâme 200 2 Hak Dini Kur’an Dili

“Ey Abdullah! Filan kimse gibi olma, çünkü o gece ibadetine devam ederken, sonra geceleri ibadet etmeyi terketti. ”3 İmam Mâlik (radıyallâhu anh)'e ulaştığına göre, Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) şöyle buyurmuştur: "İstikamet üzere olun. (Bunun sevabını) siz sayamazsınız. Şunu bilin ki, en hayırlı ameliniz namazdır. (Zâhirî ve bâtînî temizliği koruyarak) abdestli olmaya ancak mü'min riayet eder." Hz. Ali (radıyallahu anh) şöyle buyurmuştur: "Sizler geniş bir caddeye bırakıldınız. Bu, üzerinde Ümmü'l-Kitap olan (yâni Allah'ın kesin hükümlü âyetleriyle istikameti tesbit edilmiş) bir yoldur." Ebu Ümame radıyallahu anh, Resûlullah'tan naklen anlatmıştır: "İstikamet üzere olun! İstikamet üzere olsanız, bu ne iyidir! Amellerinizin en hayırlısı namazdır. Abdesti ancak kâmil mü'minler (hakkıyla) muhafaza ederler." Âişe radıyallahu anhâ’nın bildirdiğine göre, bir kadınla birlikte otururlarken, yanlarına Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem girdi ve: – “Bu kadın kim?” diye sordu. Âişe validemiz:– Bu filan hanımdır, dedikten sonra, onun çok namaz kıldığından bahsetti. Bunun üzerine Resûl-i Ekrem: – “Bütün bunları sayıp dökmeyi bırak; gücünüzün yettiği nisbette ibadet etmeniz size yeter. Allah’a yemin ederim ki, siz bıkıp usanmadıkça, Allah bıkıp usanmaz” buyurdu. Resûl-i Ekrem’in en çok sevdiği ibadet, sâhibinin devamlı yaptığı idi. 4 Hiçbir zaman unutmamak gerekir ki,hepimiz öleceğiz ve amelimiz üzere diriltileceğiz.“Her kul öldüğü hal (amel) üzere diriltilir. ”5 Rabbimiz cümlemize iman selameti ve amel-i salih istikameti nasip eylesin.

3 Buhârî, Teheccüd 19; Müslim, Sıyâm 185 4 Buhârî, Îmân 32, Teheccüd 18; Müslim, Müsâfirîn 221. Ayrıca bk. Nesâî, Kıyâmü’l–leyl 17; Îmân 29 5 Müslim, Cennet 8

HAFTANIN AYETİ: “Ölüm sana gelinceye kadar Rabbine ibadet et” (Hicr:15/99)

HAFTANIN HADİSİ: ‘’Her kul öldüğü hal (amel) üzere diriltilir. ” ( Müslim, Cennet 8)

Kabe sergisindeki eserler IRCICA tarafından kitaplaştırıldı Kabe sergisindeki eserler IRCICA tarafından kitaplaştırıldı

HAFTANIN DUASI: 'Allâhümme  inneke  afüvvün  kerîmün  tuhıbbül afve fa'fü annî. ' Peygamber Efendimiz Kadir gecesinde bu duâyı okumuştur. 'Yâ Rabbî, Sen affedicisin, Kerîmsin affetmeyi seversin, beni de affet.” (Tirmizî, Deavât 89)

Kaynak: Haber Merkezi