Melankolik kişilerin kendilerine olan güvenlerinin ciddi oranda azaldığını ifade eden Psikologlar, melankolik depresyonun kısa süreli yaşanan mutsuzluk ve huzursuzluğun aksine kişinin günlük hayattaki işlerinin ciddi oranda aksamasına ve ilişkilerinin bozulmasını neden olabileceğini vurguluyor.
Melankolik depresyonun tedavi edilebilir bir hastalık olduğunu belirten Aydın, düzenli spor yapmanın, sağlıklı beslenmenin ve sosyalleşmenin tedaviyi olumlu yönde etkileyebileceğinin altını çiziyor.
Psikologlar, ‘iç sıkıntısı, kasvet’ anlamına gelen melankoli hakkında açıklamalarda bulundu.
Hayata karşı ilgi kaybı, enerjisiz ve bitkin hissetme, çok ya da az uyuma…
Melankoli sözcüğünün çok eski zamanlarda yoğun hüznü ve umutsuz olmayı ifade etmek amacıyla kullanıldığını belirten Psikologlar, “Melankoli, kişinin ruh dünyasında bulunan kasvet ve karanlığı ifade eder. Günlük hayatta da ruh halindeki umutsuzluğu ve üzüntülü olma halini ifade etmek için kullanılır.” dedi.
Bu kelimenin hayatın pek çok alanında olduğu gibi sanatta da karşımıza çıktığına, özellikle çaresiz ve aşkından dolayı derin hüzün yaşayan aşıklar için kullanıldığına değinen Psikologlar, “Bilim dünyasında ise depresyonun alt tipi olarak tanımlanır ve melankolik depresyon ismiyle bilinir. Melankolik depresyonun belirtileri genel olarak depresyon belirtilerine benzer ancak daha şiddetli ve daha yoğun bir biçimde geçer. Depresyonda olduğu gibi birtakım ruhsal ve fiziksel semptomlarla kendini gösterir. Bu semptomlara örnek olarak; üzüntü ve keder hissinin uzun süreden beri yoğun bir biçimde olması, hayata karşı ilgi kaybı ve yaptığı işlerden zevk alamama, sürekli olarak enerjisiz ve bitkin hissetme, fiziksel açıdan yorgun ve huzursuz hissetme, herhangi bir şeye ya da bir konuya dikkat vermekte zorluk, çok uyuma ya da çok az uyuma, iştahsızlık ve intihar düşünceleri gibi belirtiler örnek olarak gösterilebilir.” şeklinde konuştu.
Melankolik kişiler yoğun suçluluk duygusu yaşar
Melankolik kişilerin düşünce yapısı incelendiğinde, kendilerine olan güvenlerinin ciddi oranda azaldığının görüldüğünü ifade eden Psikologlar, şöyle devam etti:
“Herhangi bir işe dikkat vermekte zorlanırlar. Yoğun yetersizlik düşünceleri bulunur. İş, aile veya ilişkilerle ilgili yaşadıkları herhangi bir süreçten sıkça kendilerini sorumlu tutarak suçlar ve yoğun suçluluk duyguları yaşarlar.
Bununla birlikte bu kişilerde, yoğun enerjisizlikten dolayı kollarını dahi kaldırmakta zorlandıkları görülür. Ayrıca melankolik kişiler; içe dönük, düşünceli ve diğer insanlarla iletişim kurmaya çok istekli olmazlar. Kısaca günlük hayatta insanlarla az konuşan günlük işlerini yapmakta zorlanan, hayata ve kendilerine siyah gözlüklerle bakan insanlar olduklarını söyleyebiliriz.”
Melankolik depresyon, kısa süreli mutsuzluğun aksine daha uzun ve şiddetli
“Hemen herkes günlük hayatta yaşadığı bazı sıkıntılardan dolayı huzursuz ve mutsuz hissedebilir.” diyen Uzman Klinik Psikolog Psikologlar, bunun beklenen ve normal bir durum olduğunu ancak melankolik depresyonda bu durumun çok daha uzun süreli ve çok daha şiddetli olduğuna dikkat çekti. Herkesin yaşadığı hüzünden farklı olarak kişinin günlük hayattaki işlerinin ciddi oranda aksamasına ve ilişkilerinin bozulmasını neden olabileceğini belirten Aydın, “Özetle melankolik depresyonda yaşanan hüznün çok şiddetli olması ve uzun sürmesi, bununla birlikte günlük hayattaki işlevselliğe ciddi zararlar vermesi onu normal hüzünden farklı kılar.” dedi.
Genetik, kimyasal ve sosyal faktörler etkili olabilir
Melankolik depresyonun nedenlerinin diğer psikiyatrik rahatsızlıklarda olduğu gibi net olarak bilinmediğine vurgu yapan Psikologlar, “Ancak bazı durumlarla melankolik depresyon arasında ilişki olduğu düşünülüyor. İlk olarak genetik açıdan depresyona yatkın olma, ikincisi beyinde kimyasal iletimde rol alan maddelerle ilgili bir dengesizliğin olması, üçüncüsü ise bu dengesizliği etkileyen çevresel faktörlerin varlığıdır. Bu faktörlere örnek olarak; sevdiğimiz birinin kaybı, ayrılık, iş ile ilgili problemler, ilişkisel problemler, ihmal ve istismar gibi çocukluk çağı travmaları, aileyle ilgili yaşanan çatışmalar ve fiziksel hastalıklar gösterilebilir.” şeklinde konuştu.
Melankoli herkes için üretkenlik anlamına gelmez
Melankoli teriminin tarihin farklı dönemlerinde, farklı anlamlarda kullanıldığını hatırlatan Psikologlar, melankolinin sanatsal üretkenliği artırıp artırmadığına ilişkin şu değerlendirmeyi yaptı:
“Orta çağda vücuttan atılması gereken bir hastalık olarak görülürken Rönesans döneminde varoluşsal anlam arayışının bir simgesi olarak görülmüştü. Kimi sanatçılar tarafından hayal gücünü besleyen ve ortaya konan eserleri güçlendiren bir kaynak olarak görülürken, kimi sanatçılar içinse yaşanan ayrılık, kayıp ve yas gibi acı verici zorlu süreçlerle baş edebilmek için bir mekanizma olarak kullanıldı. Ancak melankolinin herkes için üretkenlik anlamına geldiğini söylemek mümkün değil.
Kimi insanlar için melankoli üretkenliği çok daha zayıf bir hale getirebilir. Çünkü insanların yaşadıkları problemlerle baş etme mekanizmaları, yaşadıkları melankolinin şiddeti ve biçimi birbirinden farklı olabilir. Bu da melankolinin çok daha farklı biçimlerle deneyimlenmesine yol açabilir. Kısaca, melankoli dalgalı denizdeki rüzgar gibidir. Kimi gemiler bu rüzgarla yelkenlerini doldurup yol alabilirken, kimi gemiler ise bu rüzgarla savrulup alabora olabilir.”
Öncelik, daha az kötü hissetmek
Melankolik depresyon tedavisinin uzun süreli olabileceğinin ancak tedavisi olmayan bir hastalık olmadığının altını çizen Psikologlar, sözlerini şöyle tamamladı:
“İlaç tedavisi ve psikoterapi birlikte uygulandığından tedaviden yanıt alınabilme ihtimali çok daha yüksektir. Bununla birlikte düzenli spor yapmak, sağlıklı beslenmek, uyku saatlerine dikkat etmek, günlük yürüyüşler yapmak, hazır paketli yiyecekler tüketmemek ve arkadaşlarla vakit geçirip sosyalleşmek tedavinin seyrini olumlu yönde etkileyebilir. Melankolik depresyon yaşayan kişilerde bu aktiviteleri yapmak ilk etapta zor olabilir ancak ruh sağlığı uzmanından alınan destek ve bu destekle birlikte yapılacak olan planlama yaşanan sürecin daha kolay atlatılmasını sağlayabilir. Tedavide öncelik iyi hissetmek değil daha az kötü hissetmektir.”
ü