Türkiye’de toplam doğurganlık hızı, 2014 yılından bu yana kesintisiz düşüş göstererek nüfusun kendini yenileme seviyesi olan 2,10’un belirgin şekilde altına indi.
Nüfus artış hızındaki bu yavaşlama yalnızca demografik yapıyı değil, uzun vadede ekonomik ve sosyal dengeleri de etkileyebilecek nitelikte görülüyor. Uzmanlara göre mevcut gidişat, iş gücü kaybından sosyal güvenlik sisteminin sürdürülebilirliğine kadar geniş bir alanda riskleri artırıyor.
Bu durum, yaşlanan nüfusun bakım maliyetlerini yükselteceği gibi, üretken nüfusun daralmasına bağlı ekonomik sorunları da beraberinde getirebilir.
TÜRKİYE’DE DOĞURGANLIK HIZI 2014’TEN BU YANA ARALIKSIZ GERİLİYOR
TÜİK verileri toplam doğurganlık hızının son 20 yıldaki seyrine ilişkin dikkat çekici bir tablo ortaya koyuyor. 2001’de 2,38 seviyesinde olan toplam doğurganlık hızı, 2014 itibarıyla düşüş trendine girerek her yıl geriledi.
2014’te 2,19 olan oran, 2018’de ilk kez 2’nin altına inerek 2,00 seviyesine düştü. Devam eden yıllarda gerileme hızlandı; 2019’da 1,89’a, 2020’de 1,77’ye, 2021’de 1,71’e, 2022’de 1,63’e ve 2023’te 1,51’e kadar geriledi.
Son olarak 2024’te 1,48’e düşen doğurganlık hızı, Türkiye’nin nüfus yenileme eşiği olan 2,1’in oldukça altında kaldığını gösterdi. Uzmanlar, eğilimin devam etmesi halinde Türkiye’nin AB ortalamasının da altına inebileceğine dikkat çekiyor.

“YÜKSEK ALARM” SEVİYESİNE ULAŞILDI
TÜİK Başkan Yardımcısı Furkan Metin, mevcut doğurganlık hızının 1,4 seviyesine yaklaşmasının “yüksek alarm” anlamına geldiğini belirtti.
Türkiye’nin geçen yıl itibarıyla “çok yaşlı ülkeler” sınıfına dahil olduğunu hatırlatan Metin, önümüzdeki 25 yıl içinde yaşlı nüfus oranının yüzde 25’in üzerine çıkabileceğini ifade etti.
Ortalama yaşın hızlı yükselmesinin genç nüfusun hareketliliğini azalttığını vurgulayan Metin, bu durumun ülkenin ekonomik dinamizmini doğrudan etkileyeceğini söyledi.
Eğilimin sürmesi halinde sarmalın derinleşeceğini ve geri dönüşün zorlaşacağını dile getirdi.
ORTANCA YAŞ HIZLA ARTIYOR “TÜRKİYE 40 YIL SONRA 45 YAŞINDA OLACAK”
Metin, Türkiye’nin 1990’lı yıllarda demografik açıdan “20 yaşındaki bir genç” kadar dinamik olduğunu, ancak doğurganlıktaki kesintisiz düşüşün bu tabloyu dramatik biçimde değiştirdiğini belirtti.
Bugünkü eğilim devam ederse yaklaşık 40 yıl içinde Türkiye’nin ortanca yaşının 45’in üzerine çıkabileceğini söyleyen Metin, “45 yaşındaki Türkiye’nin üretkenliği, nüfus yapısı ve ekonomik enerjisi 1990’ların Türkiye’siyle aynı olmayacak” dedi.
Ayrıca, sosyal güvenlik sisteminin mevcut nüfus piramidiyle uyumsuz hâle gelebileceğini ve ekonomik yükün artacağını ifade etti.

SEZARYEN ORANLARI VE GEÇ EVLİLİKLER DEMOGRAFİYİ ETKİLİYOR
Metin, Türkiye’nin sezaryen doğum oranlarında dünyada ilk sırada yer aldığına dikkat çekerek bu durumun doğurganlığı sınırlayan önemli faktörlerden biri olduğunu söyledi.
Geç evliliklerin, aile kurma yaşının yükselmesinin ve sezaryen nedeniyle sınırlı doğum yapılmasının toplam çocuk sayısını düşürdüğünü belirtti.
Türkiye’de yalnız yaşayanların sayısının artmasını ise gelecekte daha belirgin sosyal sorunlara yol açabilecek bir eğilim olarak değerlendirdi.
Günümüzde her beş haneden birinde yalnız bir kişi yaşadığını, bu kişilerin yüzde 35’inin ise 55 yaş üstü kadınlardan oluştuğunu vurguladı.
UZMANLAR “NÜFUS KRİZİ YENİ DEĞİL, 20 YILDIR DEVAM EDİYOR”
MSÜ Deniz Harp Okulu Dekanı Prof. Dr. Cemalettin Şahin, Türkiye’deki nüfus krizinin son yıllara özgü olmadığını, yaklaşık 20 yıldır süregelen yapısal bir sorun olduğunu ifade etti.
Cumhuriyet döneminde nüfus artırmaya yönelik politikalar yürütüldüğünü hatırlatan Şahin, Atatürk döneminde çok çocuklu annelere madalya ve maddi destek verildiğini, düşüklerin yasaklandığını belirtti.
1950’lerin sonunda ise nüfusu azaltmaya yönelik kampanyaların ortaya çıktığını ve dış destekli kurumların da bu politikaları teşvik ettiğini söyledi.
1960’lardan itibaren nüfus planlaması konusunda kapsamlı düzenlemeler yapıldığını hatırlatan Şahin, günümüzde yaşanan krizin köklü tarihsel temellere sahip olduğuna işaret etti.

“KONUT MİMARİSİ VE EĞİTİM SÜRELERİ GÖZDEN GEÇİRİLMELİ”
Şahin, doğurganlık üzerindeki sosyokültürel etkenlerin yeniden değerlendirilmesi gerektiğini belirtti. Özellikle büyük şehirlerde yaygınlaşan 1+1 ve 2+1 konut modellerinin çocuklu aileler için uygun olmadığını dile getiren Şahin, konut mimarisinin aile yaşamını destekleyecek şekilde yeniden tasarlanması gerektiğini vurguladı.
Ayrıca eğitim sürelerinin uzunluğunun aile kurma yaşını yükselttiğini belirterek eğitim sisteminin yeniden gözden geçirilmesi gerektiğini söyledi.
Ekonomik gerekçelerin tek başına belirleyici olmadığını ifade eden Şahin, “Eğer öyle olsaydı nüfusu hızla artan ülkeler en zengin ülkeler olurdu. Bugün zengin ülkelerin çoğunda doğurganlık düşük seyrediyor.
Bu bir kültür meselesidir.” değerlendirmesinde bulundu. Şahin, Türkiye’nin tarımda dahi iş gücü bulmakta zorlandığını hatırlatarak kapsamlı bir toplumsal seferberlik gerektiğini söyledi.




