Hicret'in 9. yılında Esedoğulları kabilesinden seçilen bir heyet Resulullah'ı ziyarete gelmişti. Bu heyetin içinde Vâbisa b. Mâbed isimli bir zât da vardı. Vâbisa Resulullah'a bir soru sormak istiyordu. Oturanların arasından kalkarak hızlıca ona doğru ilerlemeye başladı. Bu arada kendisini uyaranlara âdetâ yalvarırcasına, "Bırakın beni! Yaklaşayım ona! O benim kendisine yaklaşmayı en çok istediğim insan." diyordu. Nihayet bu çabası Allah Resulü'nün dikkatini çekti. Resulü Ekrem etrafındakilere, "Vâbisa'yı rahat bırakın, yâ Vâbisa yaklaş!" buyurdu. Vâbisa ona ulaşınca Allah Resulü, "Ey Vâbisa sormak için geldiğin soruyu ben mi söyleyeyim yoksa sen mi sorarsın?" diye sordu. Anlaşılan Vâbisa'nın merak ettiği soru Allah Resulü'nün de kulağına gelmişti. Vâbisa, "Siz söyleyin." dedi. Allah Resulü, "İyilik ve kötülüğün ne olduğunu sormaya geldin, değil mi?" buyurdu. Vâbisa, "Evet, seni Hak ile gönderen Allah'a yemin ederim ki başka bir şey için değil sadece bu soru için buraya geldim." cevabını verdi. Bunun üzerine Allah Resulü üç parmağını birleştirip Vâbisa'nın göğsüne vurarak, "Sen fetvayı kendinden iste Sen fetvayı kalbinden iste, ey Vâbisa!" buyurdu. Ardından da şunları ilave etti: "İyilik, gönlünü huzura kavuşturan ve içine sinen şeydir, kötülük ise insanlar sana fetva verseler bile, gönlünü huzursuz eden ve içinde kuşku bırakan şeydir."
Hayatta iyi ile kötüyü, doğru ile yanlışı ayırt edecek bir kılavuz, söz ve davranışlarına rehber olacak bir kıstas isteyenler için dikkate değer bir öğüt vardır, Resulü Ekrem'in bu hadisinde. İyilik ve kötülüğü, vicdanda hissedilen deruni bir etkilenme ve duyarlılıkla tarif eder Allah resulü. İnsan vicdanının, hadiseleri idrak edip değerlendirecek şuur ve basirete sahip olduğunu hatırlatır. Ancak vicdan sadece davranışların iyi ya da kötü olduğunu tayin etmez.; o ayrıca bir müeyyide kaynağı olarak ahlâki yükümlülükleri yerine getirmeye zorlar insanı. Olumlu davranışları için huzur verirken, olumsuz davranışları karşılığında ona azap verici bir huzursuzluk tattırır.
İMAN NEDİR?
Zayıf yaratılmıştı bir kere insan, aceleci ve hırslı bir tabiatı, yeryüzünde fesat çıkarıp kan dökebilecek bir potansiyeli vardı. Ancak Yüce Allah ona değer verip kendi ruhundan üflemiş, onu yeryüzünün halifesi kılmış ve yaratılışın hikmeti olan kulluk İmtihanı ile baş başa bırakmıştı. Artık sorumluluğunun bilincinde davranarak meleklerin bile saygı duyduğu yüksek mertebelere ulaşmak da ahlâki zaaflar göstererek aşağıların aşağısına düşmek de onun elindeydi. Üstelik Yüce Allah onu yaratırken, içine hem kötülüğü hem de kötülükten sakınma yeteneğini ilham etmişti. Vicdan, insana verilen bu ilâhi ilhamın adıydı.
İnsanın yaratılışında bulunduğu içindir ki vicdanın sesi, fıtratın sesidir. Vicdanın iyi kabul ettiği şeyler, insanın yaratılışı ve Yaratıcısı açısından da iyi; vicdanın kötü gördüğü şeyler, insanın yaratılışı ve Yaratan'ı için de kötüdür. Nitekim kendisine, "İman nedir?" diye soran bir sahâbiye Allah Resulü şöyle cevap vermiştir: "Bir kötülük yaptığında bu seni üzüyor, bir iyilik yaptığında bu seni sevindiriyorsa sen müminin."
İnsanın içinden gelen bir ses vicdan, bir hadiste melek ve şeytanın yani iyiliği ve kötülüğü telkin eden iki farklı varlığın merkezi olarak tarif edilir: " İnsanoğluna şeytan da melek de yaklaşır. Şeytanın yaklaşması onu kötülüklere götürmek ve ona hakkı yalanlatmaktır. Meleğin yaklaşması ise, onu hayırlara götürmek ve ona hakkı doğrulatmaktır. Kim (hayra yönelme arzusu) hissederse bunun Allah'tan olduğunu bilsin ve Allah'a hamdetsin. Kim de içinde diğerini (şeytanın vesvesesini) hissederse, taşlanmış ve kovulmuş şeytandan Allah'a sığınsın"
Kendi vicdanının sesine kulak vermeyi başaramayan yahut türlü kötülüklerle vicdanını kirleten kimseler, bazen çevresinin, mahallesinin ve hatta komşusunun sesi ile yönünü tayin edebilir. Rivayete göre bir adam Hz. Peygamber'e "iyi mi kötü mü yaptığımı nasıl bilebilirim? diye sorduğunda Peygamber (sav) şu karşılığı vermiştir: " Komşularının, 'iyi yaptın! ' dediğini duyarsan iyi yapmışsındır. Onların, 'Kötü yaptın!' dediğini duyarsan da kötü yapmışsındır.
Ayrıca Resulullah Aleyhisselam şöyle buyurdu: "Müslümanların iyi ve güzel gördükleri şeyler, Allah katında da iyi ve güzeldir; Müslümanların kötü ve çirkin gördükleri şeyler Allah katında da kötü ve çirkindir." Allah Resulü'ne atfedilen, Allah beni ümmetime sapıklık üzerine bir araya getirmeyecektir rivayeti de bunu destekler.
Allah Resulü şöyle buyurur: "İçinizden İslam'ı güzelce yaşayan kimseye, yapacağı her bir iyiliğe karşılık on mislinden yedi yüz katına kadar sevap yazılır; yapacağı her bir kötülüğe ise ancak bir misli yazılır." Buna göre yapılan her iyilik daha iyi, güzel olana, sayısız sevaba ve nihayetinde Allah'ın rızasını kazanmaya, yapılan her kötülük ise ardından başka kötülüklerin gelmesine ve günaha dalmaya neden olarak sonunda Allah'ın rızasını kaybetmeye sevk eder. İyi düşünmek, iyi hissetmek ve iyi davranmak, kısacası zihnen, ruhen ve bedenen kötülükten uzak durmak ancak Allah'ın rızasını bütün gayelerin en üstünde tutmakla mümkündür.
Haftanın âyeti: İyilikle kötülük bir olmaz. Sen (kötülüğü) en güzel olan davranışla sav; o zaman bir de göreceksin ki seninle aranızda düşmanlık bulunan kimse kesinlikle sıcak bir dost oluvermiş! Bu sonuca ancak sabırlı olanlar ulaşabilir, yine buna ancak (erdemlerde) büyük pay sahibi olanlar ulaşabilir. (Fussilet, 34-35)
Haftanın hadisi: İçinizden biri bir kötülük görürse onu eliyle, buna gücü yetmezse diliyle değiştirsin; buna da gücü yetmezse kalbiyle (ona karşı kin ve nefret beslesin). Bu ise imanın asgari gereğidir. (Müslim, iman, 78)
Haftanın duası: Allah'ım! Beni, iyilik yaptıkları zaman sevinç duyan, kötülük yaptıkları zaman da bağışlanma dileyen kullarından eyle. (İbn Mâce, eden; İbn Hanbel)




