Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

İstişare ve İstikamet

İstişare:  İnsanların bir konuda

İstişare:  İnsanların bir konuda görüş alışverişinde bulunması anlamına gelen bir terimdir. Yani kısacası herhangi bir konuda karşılıklı değerlendirme yapmaktır.

İstikamet: Kişinin her türlü aşırılıktan sakınarak doğruluk üzere bulunmasıdır.

İstişare Peygamber Efendimizin en çok önem verdiği sünnetlerinden birisidir. İstişaresiz ve tek başına iş yapma alışkanlığı ne kadar çok olursa, hatalar ve meydana gelecek sorunlar, problemler de o nispetle artar. Atalarımız: Bin bilsen de bir bilene sor diyerek istişarenin önemini veciz bir şekilde ortaya koymuşlardır. Akıllı ve tecrübeli kimselerle istişare edenin hata yapması ve isabetsiz karar vermesi nadiren vuku bulur. Ehli Hikmet şöyle der: Meşveretten daha büyük bir kuvvet yoktur. İstişare ile yapılan bir iş, istişaresiz yapılan isabetli ve doğru bir işten daha iyidir.

Kendisiyle istişare edilen kişi ise; kendinden emin, dirayetli, sağlam fikirli, keskin görüşlü, sabırlı, bilgili, tecrübeli, samimi ve vakarlı olmalıdır. Zira Peygamber Efendimiz(sav) şöyle buyurmuştur:

‘’Sizden biriniz kardeşiyle istişare etmek isterse, kardeşi görüşünü söyleyerek ona yol göstersin’’. (İbn Mâce, Edeb, 37)

Evet, kişi istişare meclisinde fikirlerini açıkça söylemekten çekinmemeli, ancak düşüncelerini yumuşak bir dille ve mütebessim bir çehre ile ifade etmelidir. Kişinin o meclisten çıkan karara, kendi görüşüne muhalif olsa da uyması gerekmektedir. Aksi takdirde İslam ahlakına uygun olmayan bir davranış sergilemiş olur. Zira İslam dini meşveret üzerine kurulmuştur. İstişare Cenabı Hakkın emri, Efendimizin de mühim bir sünnetidir. Nitekim bir ayet-i kerime’de: İş hususunda onlarla müşavere et (Ali İmran 3/159) buyrulmaktadır. Yine başka bir ayette ise: Onların işleri aralarında istişare iledir (Şûrâ 42/38)diye buyrularak,  iman eden ve Rablerine dayanıp güvenen müminlerin özelliklerinden birisinin de istişare olduğu vurgulanmıştır.

Hz. Peygamber ümmetini de istişareye teşvik etmiştir. Kendisi de onlarla en mühim konularda dahi istişare etmiştir. Örneğin Bedir’de Mekkeli müşriklerle savaş kararından sonra, ordunun karargâhı ve mevzilenmesi konusunda fikir beyan eden Hz. Hubâb b. Münzir’in görüşüne göre amel edilmiştir. Hubâb b. Münzir bu konuda şöyle der: “Hz. Peygamber ile Bedir günü savaşa ben de katıldım. Hz. Peygamber, Bedir kuyusunun yanına geldi ve kuyunun arkasına mevzilenmeye karar verdi.

Ben de: “Ey Allah’ın elçisi! Burası Allah’ın seni yerleştirdiği bir yer mi yoksa bir harp taktiği, bir görüş veya tuzak gereği takdiriniz mi?” diye sordum. Hz. Peygamber buyurdu ki: “Elbette ki o harp, rey ve hile sonucudur.” Ben de: “Ya Resulullah! Burası konaklama yeri için uygun değildir. İnsanları kaldır ve bizimle müşriklerin en yakınındaki suya gel. Sonra o suyun ötesindeki kuyuların sularını bozalım. Orada bir havuz yapalım ve su ile dolduralım ki Kureyş ile savaştığımızda biz içelim onlar ise içmesinler.” Bunun üzerine Hz. Peygamber dedi ki: “Hakikaten reyle iyi yol gösterdin.” Hz. Peygamber beraberindeki insanlarla Bedir kuyularına geldi. Sonra emretti, su kuyuları kapatıldı. Müslümanların yanında konakladığı su kuyusunun üzerinde ise bir havuz yaptı. Böylece düşman sudan mahrum bırakılmış oldu. (İbn Hişâm, Abdülmelik b. Hişâm, es-Siretü’n-Nebeviyye, Beyrut,  1971, II, 272.) Yine Uhud ve Hendek Gazvelerinde Hudeybiye’de, Taif’te ve daha pek çok konuda ashabıyla istişare etmiştir. Bunun içindir ki Ebu Hureyre(ra) şöyle buyurmuştur: ‘’Ben Resulullah’tan daha çok ashabıyla istişare eden görmedim’’. (Tirmizî, Cihad, 34)

İslam’da istişare ile asıl hedeflenen, herhangi bir olay ya da durum karşısında Allah’ın rızasına en yakın neticeyi elde ederek yine O’nun rızasına ulaşmaktır. Samimi bir niyeti ve hasbi bir gayreti gerektiren bu durum, istişareyi aynı zamanda kulluğun, sorumluluğun ve ahlakın mütemmim bir cüzü haline getirmektedir. İstişare sonunda elde edilen ortak akıl, birey ve toplum açısından önemli bir zenginliktir. Bir başka açıdan da insanların birbirine verdiği değerin ifadesi olan istişare, karşılıklı güven, iyi niyet ve samimiyeti de tesis ederek insani değerleri canlı tutmaktadır. Peygamber Efendimiz de: ‘’İstişare edilen kişi, kendisine emniyet edilen kişidir’’ (Tirmizî, Edeb, 57) diyerek bunu teyit etmiştir.

Ailede de istişare son derece mühimdir. Özellikle ailenin her bir ferdini ilgilendiren konularda istişare etmek ve ortak akılla hareket etmek sorunları asgarî seviyeye indirmek ve çözüme daha kısa sürede kavuşmak için son derece mühimdir. Efendimiz(sav)’de kendisine ilk vahiy geldiğinde derhal evine koşmuş ve durumu ilk önce değerli eşi Hz. Hatice ile istişare etmiştir. Efendimizin aile hayatında bu ve buna benzer pek çok örnek görmek mümkündür.

İslam idaresi hiçbir zaman bir şahsın fikrine ve idaresine münhasır olmamıştır ve olamaz da. Zira İslam, kişilerin heva ve heveslerine göre yapılan bir idareyi reddeder. İslam’daki istişare sistemi ehil olan kimselerin görüşünü alır. Bu bakımdan özellikle devlet idaresinde bulunanların, dini meselelerde âlimlere, memleket meselelerinde ilim ve irfan erbabı ile istişare etmeleri elzemdir. Akıl ve hikmetin gereğidir. Bütün bu açılardan istişare; gönülleri imar etmek, zihinleri beslemek, birlik-beraberlik ve kardeşliği geliştirip, sevgi ve dayanışma bağı kurmak, imanın ve İslam’ın toplumsal boyutlarını geliştirmek için muazzam bir imkândır.

İstikamet ise özümüzle sözümüzün bir olmasıdır. Doğruluk, dürüstlük, adalet, sadakat ve itidalden ayrılmamaktır. Her türlü aşırılıktan sakınıp, Allah’a itaat edip, Hz. Peygamber’in sünnetine uyarak, hayatımızı idame ettirmektir. Sınırlarını Allah ve Resulünün çizdiği dosdoğru yol üzerinde olmaktır. Günde beş vakit en az kırk defa okuduğumuz duanın anlamına uygun olarak yaşamaktır. Bizi dosdoğru yola ilet! Nimetine erdirdiklerinin yoluna; gazaba uğramışların yoluna da, dalâlete sapmışların yoluna da değil! (Fâtiha 1/6-7) Sırat-ı müstakîm yani dosdoğru yol ise: Allah’ın nimetler vererek muvaffak kıldığı peygamberler, şehitler, sıddıklar ve salihlerin yoludur. İstikamet yalnızca insanlara karşı değil, Allah’a karşı da sorumluluklarının bilincinde olmaktır.

İstikametin Tezahürleri ise şunlardır:

  • İmanda İstikamet: Allah’a ve Hz. Peygamber’in Allah’tan getirdiği şeylere tam bir şekilde gönülden bağlanmaktır.
  • İbadette İstikamet: İbadetleri hayatının merkezine alıp, asla ihmal etmemektir.
  • Ahlakta İstikamet: Her işimizde Rabbimizin her an bizi gördüğü bilinci ile hareket etmektir. Dilin istikametini, bedenin istikametini ve kalbin istikametini de bu ölçüde dizayn etmektir.

Özellikle ailede istikamet eğitimine önem vermek gerekmektedir. Zira ailede çocukken öğrenilen şeyler iz bırakıcıdır ve hiçbir zaman hafızadan silinmemektedir. Çocukların kişiliğini şekillendiren de aile de yaşadıklarıdır.

İstikametin karşılığı ise hıyanettir ki, hıyanet; doğruluğu bırakıp hak ve hukuka tecavüz etme, verilen sözde durmama ve ahde riayet etmemeye denir. İnsanın bu dünyada yapacağı en büyük hıyanet ise onu yaratan, yaşatan ve kendisine nice nimetler bahşeden Rabbini tanımaması, onun emir ve yasaklarına uygun hayatını sürdürmemesidir. Peygamber Efendimizden, kendisine başka hiçbir öğüde ihtiyaç duymayacağı bir tavsiyede bulunmasını isteyen Süfyan b.Abdullah’a Efendimiz şöyle buyurmuştur: ‘’Allah’a inandım de! Sonra da dosdoğru ol.’’ (Müslim, İman, 62)

Kuran’ın rehberliğinde istikametini belirleyen ve onu beşer planında uygulamaya koyarak insanlığa istikamet rehberi olan Peygamber Efendimizin hayatında çok sayıda istikamet örneği görmek mümkündür. Bunlardan bir kısmını şöyle sıralayabiliriz: Allah’a Kulluk Bilinci çerçevesinde örnek ve mütevazı bir kul oluşu, İslam’ı Tebliğde, amcasına, güneşi sağ elime ayı da sol elime verseler hiçbir şey değişmez, Allah bu dini üstün kılıncaya kadar veya ben ölünceye kadar bu davadan vazgeçmem diyerek gösterdiği sebat ve kararlılık. Her hususta itidal ve dengeli oluşu ve ashabına da bunu tavsiye etmesi, gerek Müslümanlara gerek gayri müslimlere karşı gösterdiği doğruluk ve güven, ayrım gözetmeksizin sağladığı adalet, hayatın tüm zorluklarına karşı gösterdiği sabır, insan ilişkilerine verdiği önem ve hayvanlara ve çevreye karşı duyarlılığı onun hayatındaki istikamet örneklerindendir.

İmanla istikamet karşılıklı olarak birbirini etkiler. İstikamet üzere bir ahlaka sahip olan müminin imanı artar. Bu artış, duygusal yoğunluk bakımındandır. İstikamet bilinci imanı güçlü tutacağı gibi maneviyatına zarar verecek şeylerden de korur. Diğer taraftan iman da kuvvetli bir şekilde kalbe hükmedecek olursa insan haramlardan sakınma ve farzları yerine getirmede yüksek bir hassasiyete sahip olur. Ne Allah’ın gazabını gerektirecek haramlara sapar ne de insanların nefretine sebep olacak davranışlarda bulunur. Böylece iman insanın sadece iç dünyasında saklı olan bir duygudan ibaret olmaz, istikamet ahlakıyla aksiyona dönüşen bir teslimiyet olur.

İnanan insan için istikameti belirleyen ölçü, Allah’ın rızası, O’nun koymuş olduğu sınırlar veya belirlemiş olduğu hedeftir. Buradan hareketle Müslüman için istikamet, vahyin belirlemiş olduğu hükümler, çizdiği sınırlar ve vahyi, uygulamalarıyla örnek bir hayata dönüştüren Peygamber Efendimizin sünnetidir. Hâsılı istikamet, dilde, eylemde, kalpte ve düşüncede Allah’ın emirlerine ve Hz. Peygamber’in sünnetine uygun bir hayat sürmektir.

Böylece, İslam’ın ve istikametin iki temel kaynağı olan Kuran ve Sünnet, kıyamete kadar istikamet üzere kalmanın yol haritasını teşkil etmektedir.

Peki istikamet üzere yaşamak için neler yapmalıyız?

1.Rabbimizle olan ilişkimizi gözden geçirmeli, O’na olan imanımızı canlı tutmalıyız.

2.Kuran ve sünneti iyi öğrenmeli, hükümlerini günlük yaşantımıza uygulamalıyız.

3.İbadet hayatımızı düzene sokmalı, ihlâs ve samimiyeti elden bırakmamalıyız.

4.Peygamber Efendimizin hayatını sık sık okumalı, öğütlerine kulak vermeliyiz.

5.Sahabe Efendilerimiz başta olmak üzere, Ehl-i Sünnet yolunda giden yolcuların yollarını yol edinmeliyiz.

6.Ailemize sahip çıkmalı, dini terbiyeyi çocuklarımıza aşılamalıyız.

 

Sen usandırma eli el de usandırmaz seni

Hilekârlık eyleme kimse dolandırmaz seni

Dest-i a’dâdan soğuk su içme kandırmaz seni

Korkma düşmandan ki ateş olsa yandırmaz seni

Müstakîm ol, Hazret-i Allah utandırmaz seni.

 

DERLEYEN: EMRE ERDEN – KÜTAHYA İL VAİZİ