Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Bünyamin Doğan

Enflasyon ne zaman düşecek?

Fiyatlar genel seviyesindeki sürekli artış olarak ifade edilen enflasyonun sonuçları ekonomide üretici, tüketici ve devlet olmak üzere geniş bir yelpazeye etki ediyor. Türkiye’de enflasyon, gerek pandemi sonrası bozulan tedarik zinciri nedeniyle alınan tesiri hesaplanamayan önlemlerin etkisi gerekse küresel ekonomik sebeplerle uzunca süreden beri ekonomik bir problem olarak karşımıza çıkmaktadır.  Türkiye’deki yüksek enflasyonun hem içsel hem de dışsal faktörlerden etkilendiğini ifade edebiliriz. Pandemi sonrası bozulan finansal ortama yönelik, para politikasına yön veren küresel aktörlerle doğru orantılı adımlar atıldı, çünkü enflasyon dünya ekonomisinin ortak derdi oldu. Ekonomi yönetiminde değişiklik sonrası TCMB enflasyonla mücadeleye yönelik birçok adım atarak para politikasında sıkılaşma yönünde değişikliklere gitti. Merkez Bankası, geçen yılın Mayıs ayından bu yana faiz artırımlarında bulundu, politika faizi 45’i gördü, merkez bankasında yönetim değişikliğinin ardından gerçekleşen son toplantıda ise faizi sabit tutma yönünde karar aldı. Ardından açıklanan enflasyon raporunda enflasyonun tahmin aralıklarının alt ve üst noktaları 2024 yılı için yüzde 30 ve 42 yönünde sabit tutulduğu görüldü. Enflasyonun Mayıs ayı itibariyle zirveye ulaştıktan sonra düşeceği ifade edildi. Hazine ve Maliye Bakanı Sayın Mehmet ŞİMŞEK’in son açıklamalarını benimde katıldığım bir toplantısında dinleme fırsatım oldu. Mayıs 2024 te zirveyi görecek olan enflasyon haziran-temmuz gibi düşmeye başlayacak ve yıl sonu yüzde 36 hedefinden sapma yok şeklinde para yönetiminin kararlılığını mali düzenlemelerle destekleyerek aktardı. Para politikasının gecikmeli çalıştığını ifade eden Sayın bakan, temmuzda dezenflasyonun başlayacağını, akabinde yeniden dengelenme, tekrar güven ortamının oluşması, kurda istikrarın sağlanması ve sermaye akımlarının gelmeye başlaması şeklinde bir süreç öngörüyor, makul bir süreç, tabi ülkemizin tekrar olağanüstü hadiseler yaşamaması koşuluyla. Diğer taraftan fiyat kontrollerinin de sağlandığını varsayarak bu değerlendirmeleri yapıyor olduğunu söylemek lazım, çünkü Türkiyede birkaç sektörde fiyat oluşumu arz ve talep buluşmasına bırakılmıyor.

Şu sıralar ekonomiyi izliyorsunuz. Alınan tedbirlere rağmen iç talebin yüksek seyri devam etmekte, yıllık enflasyonda artış eğilimi sürmektedir. TÜİK’in açıkladığı son verilere göre Şubat ayında tüketici fiyat endeksi (TÜFE) son 12 aylık bazda yıllık % 67,07, aylık ise % 4,53 artış gösterdiği görülmektedir. Türkiye’deki yüksek enflasyonun alt başlıklarında genel olarak talep enflasyonu, petrol ve gıda gibi emtia fiyatlarının yükselmesi, kurdaki dalgalanmalar, ithalata bağımlılık gibi faktörler ön plana çıkmaktadır. Son dönemde ise ilk etapta 2024 yılının başında ürün fiyatlarındaki artış, asgari ücret artışı, vergi ve maaş ayarlamaları gibi nedenler enflasyonda yukarı yönlü bir baskıya sebep olmaktadır. Bunun yanında kurdaki artışlar enflasyonu yukarı yönde besleyecek etkenlerden. Ayrıca maliye politikası açısından kamu harcamamalarının yüksek seyri enflasyonu güçlü tutmakta. Buradaki kalemde de deprem harcamaları da çok etkili oldu demek yanlış olmaz. Son açıklanan bütçe gerçekleşmelerine göre bütçe açığının Şubat’ta 153,8 milyar TL’ye ulaştığı görülmektedir. Bütçe giderlerinin alt kalemlerine inildiğinde personel giderleri ve cari transferlerin artış hızının yüksek olduğu görülmektedir. Şubat’ta personel giderlerinde, geçen yılın aynı ayına göre % 136,5 artış kaydedildi. Çünkü hem asgari ücret hem diğer personel maaş kalemlerinde artışlar oldu. Benzer şekilde cari transferlerde de artışların yüksek olduğu görülmekte. Bu kapsamda kamu harcamalarının yüksek seyri bütçe açığını ve kamu kesimi borçlanma gereğini yüksek seviyeye çıkarmaktadır. Bu açığın düşürülmesi için vergi artışları, yeni vergiler, vergilerin çeşitlenmesi ve borçlanma gibi seçenekler gündeme gelmektedir. Hem ekonomi yönetimince dillendirilen hemde kamusal vicdanın başka bir arzusu da kamu harcamalarında tasarruf, kamu personelinde verimlilik, mali disiplinden asla taviz verilmemesi. Katılıyoruz ve bu ülkede en tepeden en alt kesime kadar tasarruf kavramının seferberlik haline gelmesi gerektiğini düşünüyoruz.

Diğer taraftan vergiler konusu var. Ekonomi yönetiminin yaptığı açıklamalar enflasyonla mücadelede kararlıyız ama yeni vergilerin olmayacak, KDV ve gelir üzerinden alınan vergilerde artış yapılmayacak yönünde. Önlemler kapsamında vergi istisnaları, muafiyetleri ve indirim oranları denilen vergi harcamalarının yeniden gözden geçirileceği belirtilmekte. Kredi tarafında alınacak tedbirlerde ise kredi kaynağının üretime yönlendirileceği ifade edilmektedir. Yani tüketime yönelik talebi artırma olasılığı yüksek krediler daraltılmaya, kredili taksitli satışlar azaltılmaya devam edilirken, üretimi ve özellikle dış piyasaya yönelik üretimi destekleyen selektif krediler sağlanmaya devam edilecek, edilmeli. Sayın Bakanın ifadelerinden, Temmuz ve sonrası iç talebin de daralmaya başlaması ve bunun neticesinde iç fiyatların aşağı yönlü hareket etmeye başlaması, bunun da talep enflasyonunu aşağı çekmeye başlaması olası.

Seçim sonrası dönem ekonomi için kritik öneme sahip ve çok merak ediliyor. Bu dönemde ekonomide neler olacak? Çok zamlar mı gelecek? Ne tür sıkılaştırmalar olacak? Vb. bu arada Sayın bakan olağan akış dışında bir şey olmayacak dedi. Seçim sonrasında enflasyonun düşürülmesi yönündeki adımların devam etmesi ve uygulanan sıkı para politikasının maliye politikasıyla desteklenmesi enflasyonun kontrol altına alınabilmesi için önem arz etmektedir. Seçim sonrası dönemde ekonomi yönetiminin uygulayacağı politika yabancı yatırımcı için de yol haritasını niteliğinde olacaktır.  Son dönemde Türkiye’nin kredi notundaki görünümün kredi kuruluşlarınca yükseltilmesi Türkiye piyasalarında pozitif havayı destekler niteliktedir. Yabancı kaynak girişinde artış, CDS’de düşüş devam ediyor. Kredi notundaki yükselmeler yatırım yapılabilir bir görünüme ulaşmamız ve yurtdışı kredi imkanı açısından son derece önemli. Mevcut ekonomi politikalarının korunması yabancı yatırımcının Türkiye’ye yönelmesi yönünde iyimser bir ortam oluşturuyor. Söz konusu rasyonel adımların atılması ve ekonomi politikalarında bir değişiklik olmaması koşulu ile borsa tarafında yükseliş hareketi ile karşılaşmamız olası gibi görünüyor. Döviz tarafında ise son dönemlerde bireysel yatırımcının döviz talebinde artış yaşanıyor. Atılacak olan sıkılaştırma adımları ve yıl sonunda öngörülen enflasyon oranına yaklaşılması halinde TL mevduatlarına dönüş yaşanacaktır. Geçen yıl enflasyonun altındaydı TL mevduat payı, şimdi üzerine çıktı. Seçim sonrası dönemde ise kurlarındaki artışın ılımlı bir hızda süreceği ifade edilebilir. Fakat çarpıcı bir artış beklenmiyor. Çünkü dövize yani dış finansmana ihtiyaç azaldı ve erişim kolaylaştı. Bu arada kur korumalı mevduat geçen yıl 140 milyar tl iken şu an 70 milyar tl altına indi. Seçim sonrasında altın piyasası hakkında değerlendirme yapabilmemiz için öncelikle altın fiyatlarını etkileyen temel faktörleri göz önünde bulundurmamız gerekir. Altın fiyatları küresel piyasalarda FED’in faiz kararından etkilenmekte. Aynı zamanda jeopolitik riskler de altına olan talebi arttırmaktadır. İç piyasada ise döviz kuru altın fiyatlarını etkileyen faktörler arasında. Kısa dönemde söz konusu faktörler için olağan dışı bir artış eğilimi görülmediğinden seçim sonrası dönemde de özellikle kısa vadede altın tarafında yüksek bir artış beklenmesi için bir sebep bulunmamakta. Bu noktada üzerinde durulması gereken husus, altın ve dövize yönelerek bireysele dönüşüp stoklanan kaynağın, ekonomiye kazandırılarak toplumsal dışsal faydasının artırılmasına sürekli kafa yormak lazım. Para yatarak değil, çalıştırılarak kazanılır halde tutulmalı.

Özetle seçim sonrasındaki ekonomiyi yönlendirecek temel unsur uygulanacak olan politikaların kararlılığıdır. Şimdilik Mart sonunda gerçekleştirilecek yerel seçimleri etkisiyle piyasada belirsizlik yaşansa da seçim ve sonrası dönemde ekonomik politikaların aynen devam edeceğinin deklarasyonu ve alınan tedbirler sonucunda algıların olumluya dönüşmesi halinde güven ortamı ile piyasa tarafına da olumlu etkiler yansıyacaktır. Uygulanan ekonomik programlar en erken 2 yılda en geç 6 yılda cevap verirler, gerçekçi hedeflerle ilerlediğini düşündüğüm ekonomi yönetiminin izlediği politikaların sonuç vermesini bende samimiyetle ve sabırla bekliyor ve izliyor olacağım.

Prof. Dr. Ersan ÖZ

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER