Kütahya-Eskişehir yolu üzerinde bulunan Sofça köyünün farklı bir aurası bulunuyor. Bir gece vakti köye uğradığımda, derin sessizliğin; yıldızların yansıdığı hafif dalgaların ritmik ilerleyişiyle süslendiğine tanık oldum. Auranın oluşturduğu hissiyatı kameramla yansıtmaya çalışırken gölde bulunan kayıkların aslında bir taraftan da köyün ekonomik hayatıyla ilgili ip ucu vermekteydi. Kamerayı uzun pozlamaya aldığım sürede, barajın köy halkına ne gibi armağanlar sunduğunu düşündüm. Düşüncelerim Frig Vadisi'ne doğru yayılırken, kayıkların Eugen Doga’nın "Gramophone Waltz" eseriyle, kürek küreğe gökyüzüne doğru açılmaya hazırlandıklarını hissettim. Küresel neoliberal politikaların, emek ve doğayı ileri seviyede sömürdüğü dönemde az da olsa romantik ruh haline fırsat oluyormuş demek ki. Piyasa döngüsüne dahil edilmeyen bir hayallerimiz ve umutlarımız kalmıştı zaten. Hayallerimizin deşifresi ve piyasaya entegrasyonu konusunda da psikopolitik çalışmalar sürüyor maalesef. Neyse o zamana kadar derin ruh hallerinde gezinmeye devam edebiliriz. Fotoğraf işlemi bittikten sonra köy hakkında daha fazla bilgi almaya karar verdim.
Alevi vatandaşlarımızın yoğunlukta yaşadığı köy tarihi hakkında yaptığım araştırma doğrultusunda bu bölgede zamanında Pir Ahmet Efendi'nin yaşadığı bilgisine ulaştım. 16. yüz yılda yaşayan Ahmet Efendi, yaptığı iyiliklerle birlikte günümüzde hala anılmakta ve köy halkı tarafından anısına etkinlikler düzenlenmektedir. Herhangi bir tarikatın kurucusu olmayan Pir Ahmet, mütevazı yaşam şekli, örnek alınan hal ve hareketleri dolayısıyla "Pir" olarak da isimlendirilmiştir. Gelip gidenlere veya yolculara sürekli ikramlar sunmuş dolayısıyla bereketi de çağrıştırmıştır. Ahmet Efendi, bu bereketin oluşmasında, büyüklerinin duasının olduğunu belirtmiştir (Türkel, 2016). 'Bereket' kavramının bu köy için hala geçerliliğini koruduğunu belirtebiliriz.
Gelelim günümüze. Pir Ahmet Efendi'nin karakteristik yapısını konuşma şeklinde dışa vuran Sofça köyü Muhtarı Ali Ekber Yiğit, zamanında Alevi nüfusunun Kütahya'nın bu bölgesine Horasan'dan göç ettiği bilgisini paylaştı. Ali Ekber Bey, köy halkının ana geçim kaynağının başında kerevit bulunduğunu söyledi.
20. yüz yılın ortalarında tamamlanan Porsuk Barajı'nda ilerleyen zamanlarda yoğun kerevit görülmeye başlanmış. Kerevit bereketi ileri seviyeye ulaşarak aracılar tarafından Dünya'daki farklı sofralara bile uzanır hale gelmiş. Sofça Su Ürünleri Kooperatifi Başkanı Gültekin Çaksaz ile görüşmemizde, kerevit avının haziran ayında başladığını ve birkaç ay sürdüğünü belirtti. Köylüler bu aylarda kayıklarıyla Frig Vadisi'ne komşu olan barajda ıstakoz bereketine tanık olmaktadır. Ancak son zamanlarda baraj suyu azalmaktadır. Bereket gölgelenmeye başlamıştır.
Küresel iklim krizinin lokal yansımalarını yaşıyoruz Porsuk Barajı örneğiyle. Dünya'nın farklı bölgelerinde olduğu gibi Türkiye'de de barajlar ve göllerde azalmalar meydana geliyor. Doğanın işleyişini, ekonomik kazanç doğrultusunda araçsallaştıran küresel sermaye zihniyeti, neoliberal politikaların nimetlerinden faydalanırken, doğal alanlarda büyük hasarlar oluşturuyor. Bu hasarlar maalesef tüm canlılara yansıyor.
Almanya'daki sosyal demokrat ağırlıklı koalisyon hükümetinin; neoliberal politikaları, yaşanılabilir bir Dünya'ya göre şekillendireceği umudu yeşermişti. Avrupa'dan yayılacak bu dalgayı maalesef Rusya-Ukrayna savaşı yavaşlattı. Ancak kısa vadede fosil yakıtlara dönülse bile uzun vadede yenilenebilir enerji çalışmalarının hızlanmasıyla birlikte yaşanılabilir bir Dünya umudu sürmektedir. Bu da barajlara nefes aldırır ve Sofçalı kerevit Dünya'nın farklı bölgelerindeki sofralara dokunmaya devam eder. Eugen Doga’nın vals müzikleri eşliğinde…