Dinimizin kutsal kitabı “Kur’an-ı Kerim” peygamberimize Ramazan Ayı içinde “Kadir Gecesi”nde inmeye başlamış. Hz. Muhammed’e peygamberlik görevi bu gecede verilmiş. Peygamberimiz Hz. Muhammed’e ilk olarak “Alak Suresi”nin ilk beş ayeti: “Yaratan Rabbinin adıyla oku! O, insanı bir aşılanmış yumurtadan yarattı. Oku! Senin Rabbin en cömert olandır. O, kalemle yazmayı öğretendir. İnsana bilmediğini öğretendir” ayetleri indirilmiş.

Zaferler ayı ağustos: 1071'den 1922'ye Zaferler ayı ağustos: 1071'den 1922'ye

Bu nedenle Kadir gecesi, Müslümanlara göre belki de en hayırlı ve mübarek sayılan gecedir. Kur’an-ı Kerim’in yeryüzüne inmeye başladığı bu gecede, bol bol Kur’an okumanın ayrı bir değeri vardır. Hüseyin Erdoğan’ın Akaid’i İslam (İslamın Temel Kaideleri) adlı eserinin 593’üncü sayfasında Bu gecenin özü de çok güzel bir şekilde anlatılmış:

“Ramazan ayının 16’ncı gecesi geride kalmıştı. Vahiy meleği Cebrail (a.s), en güzel bir insanın suretine bürünmüştü. Mis gibi kokularla, çevre, buram buram kokmaktaydı. Havf ve reca, heyecan ve sükûnet tecellileri iç içeydi. Cebrail (a.s), son derece sevinçliydi. Çünkü son resul ile peygamberler peygamberiyle muhatap olacaktı: ‘Habibullah’ unvanını, imanı, ibadeti tefekkürü ve mücadelesiyle hak edecek olan Sultan-ı Levlak ile konuşacak, onunla yüz yüze gelecekti. Beklenen an gelmişti. Vahiy meleği Cebrail (a.s) bu ıssız ve karanlık gecede, güzel bir insan suretinde, etrafa ışıl ışıl nurlar saçarak göz kamaştırıcı bir aydınlıkla Kâinatın Efendisi’ne göründü. Tatlı, fakat gür bir seda ile hitap etti: Kâinatın Efendisi’ni bu anda bir korku saldı. Yüreği ürpermişti! ‘Ben okuma bilmem’ diye cevap verdi. Hz. Cebrail, mübarek vücudunu kucakladı ve sıkıp bıraktıktan sonra tekrar ‘oku’ diye seslendi. Fahr-i Kâinat, yine aynı cevabı verdi: ‘Ben okuma bilmem’ dedi ve devamla: ‘Söyle ne okuyayım’ dedi. Bunun üzerine melek, Allah’tan aldığı ve Resulüne teslim etmeye geldiği ‘Alak Suresi’nin ilk ayetlerini başından sonuna kadar okudu: ‘Oku! Seni yaratan Rabbinin adıyla oku! Ki o, insanı pıhtılaşmış bir kandan yarattı. Oku ki, senin Rabbin, kalemle yazı yazmayı öğreten, insana bilmediğini talim eden, bol kerem ve ihsan sahibidir.’ Heyecan ve haşyetin son haddinde, Kâinatın Efendisi, bizzat konuştuğu lisanla nazil olan ayetleri kelimesi kelimesine tekrar etti. Artık, inen ayetler Allah Resulünün hem diline hem kalbine yerleşmişti. O andaki vazifesi sona eren Hz. Cebrail de birdenbire kayboluverdi.

Sevgili Peygamberimiz ilahi vahye muhatap olmanın verdiği heyecan ve haşyetle titreyerek, mağaradan çıktı ve Mekke’ye doğru hareket etti. Bu arada yolda birçok garipliklerle karşılaştı. Evine varan sevgili peygamberimiz karşılaştığı hadisenin azameti ve haşyeti karşısında adeta konuşamaz hale gelmişti. Kendisini merak içinde karşılayan vefakâr zevcesi Hatice-i Kübra’ya sadece: “Beni örtünüz. Beni örtünüz!” diyebildi. Sadık zevce, bu söylediğini emir emir telakki etti. Yüzündeki başkalığı sezmişti. Hiçbir şey sormadı. Kâinatın Efendisi’ni şefkat ve hürmetle yatağına yatırdı ve üstünü örtülerle örttü. Hira’da yalnızlık arayan Fahr-i Âlem, şimdi de evinde ruh ve düşünceleriyle baş başaydı artık. Bir müddet sonra uyandılar. Bir nebze olsun rahata ve sükûnete kavuşmuşlardı. Hatice-i Kübra’ya başından geçenleri olduğu gibi eksiksiz anlattı: ‘Korkuyorum ey Hatice! Bana bir zararın gelmesinden korkuyorum” dedi.

Hatice-i Kübra bunun üzerine yüce peygamberimize: “Hiçbir korku ve endişe duymana neden yok. Hiç üzülme; Allah senin gibi bir kulunu hiçbir zaman utandırmaz. Ben, biliyorum ki, sen sözün doğrusunu söylersin. Emanete riayet edersin. Akrabalarına yakın alaka gösterirsin. Komşularına nazik ve müşfik davranırsın. Fakirlere yardım elini uzatırsın. Gariplere evinin kapısını açıp misafir edersin” dedi.

Bundan sonra bir ara vahyin kesildiği anlatılır. 40 gün sonra da vahyin tekrar gelmeye başladığını öğreniyoruz. Bizzat sevgili peygamberimizin ağzından dinleyelim mi? “Bir gün giderken aniden gökyüzünde bir ses işittim. Başımı kaldırıp baktığımda, Hira’dan bana gelen meleği, Cebrail’i yerle gök arasında bir yerde bir kürsüde oturmuş olarak gördüm. Ürpererek yere çöktüm. Evime dönüp: ‘Beni örtünüz, beni örtünüz’ dedim. Bunun üzerine Yüce Allah: ‘Ey örtüye bürünen peygamber! Kalk da sana iman etmeyenleri azapla korkut! Rabbinin büyüklüğünden bahset. Elbiseni temiz tut! Putperestlik pisliğini bırakmakta devam et’ ayetlerini indirdi. Artık vahiy gelmeye başladı. Ardı ardına da gelmeye devam etti. Vahiy tekrar gelmeye başlayınca, Resul-i Kibriya efendimizin sıkıntıları da dindi; iç âlemi huzur ve sükûnete kavuştu. Cenab-ı Hakk, serapa ahlaki güzellikler ve kemallerle süslemiş olduğu Hz. Muhammed’i (a.s.m) peygamberlik vazifesiyle vazifelendirmekle, onu insan nev’i içinde en mümtaz ve en değerli, seçkin mevkiye çıkarmış oldu. İşte ezcümle Kadir Gecesi’ni özetleyen bir yazımı bu münasebetle sevgili okurlarıma sunmuş oldum. Allah nice Kadir geceleri görmeyi nasip etsin.

Muhabir: Kullanıcı bulunamadı.