Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

2024’te yaşanması muhtemel küresel riskler

Dünyanın önde gelen küresel

Dünyanın önde gelen küresel politik risk araştırma ve danışmanlık firması Eurasia Group, 2024’te gerçekleşmesi muhtemel 10 riski sıraladı.

New York merkezli kuruma göre, 2024, “The annus horribilis” (Latince: Korkunç yıl) olacak. 2024’e damga vuracak olan üç savaş şunlar olacak: Rusya-Ukrayna Savaşı, İsrail-Hamas savaşı ve ABD’nin kendi içindeki savaşı! İşte o rapor…

1.ABD’DE YAŞANABİLECEK İÇ KARIŞIKLIKLAR

ABD siyasi sistemi şu anda önemli ölçüde bölünmüş durumda ve bu, meşruiyeti ve işlevselliğini erozyona uğratıyor. Halkın temel kurumlar olan kongre, yargı ve medyaya olan güveni tarihi düşük seviyelerde bulunuyor. Kutuplaşma ve partizanlık ise tarihsel olarak en yüksek seviyelerde. Eski Başkan Donald Trump, bir dizi ağır suçlamayla karşı karşıya, ve mevcut Başkan Joe Biden’ın yaşının ilerlemesi, bu bölünmeyi daha da derinleştirebilir.

Kasım ayında gerçekleşecek olan başkanlık seçimleri, Amerika’nın ordusu ve ekonomisinin son derece güçlü olmasına rağmen, siyasi sisteminin diğer gelişmiş endüstriyel demokrasilere göre daha işlevsiz hale gelme riski taşıyor. 2024’te bu durumun daha da zayıflama tehlikesiyle karşı karşıya olması bekleniyor. Seçimler, ülkedeki siyasi bölünmeyi derinleştirecek, Amerikan demokrasisini tarihi bir sınavdan geçirecek ve ABD’nin küresel sahnedeki güvenilirliğini olumsuz etkileyebilecek.

Trump’ın adaylığı garanti olduğu anda, Cumhuriyetçi ve Amerikan siyasetini ele geçirecek ve seçim kaybedilirse hapis cezasıyla yüzleşme riskiyle karşı karşıya. Bu durum, krizlerle çevrili bir dünyada Amerika’nın küresel sahnedeki konumunu zayıflatabilir. Trump’ın kazanması halinde Biden’ın kabul etmesi beklenirken, Demokratlar Trump’ı hâlâ meşru bir lider olarak görmeyebilir ve bu durumu protesto edebilir.

Ancak, Trump’ın kaybetmesi durumunda, Demokratlar sonuca itiraz edebilir ve sürecin meşruiyetini sorgulamak için her türlü yola başvurabilirler -yasal ya da yasadışı-. Amerika Birleşik Devletleri dünyanın en bölünmüş ve işlevsiz gelişmiş endüstriel demokrasisi olarak biliniyor, ve 2024 seçimleri, kim kazanırsa kazansın bu sorunu daha da karmaşık hale getirebilir.

2.MADEN SAVAŞLARI

2024’te dünya genelindeki hükümetler, kritik madenlerin akışını engelleyen, fiyat oynaklığını artıran ve alt tedarik zincirlerini yeniden şekillendiren korumacı önlemler almaya hazırlanıyor.

Kritik mineraller, 21. yüzyılda büyümeyi, yeniliği ve ulusal güvenliği etkileyen temel hammaddeler olarak öne çıkıyor, temiz enerjiden ileri bilgi işlem, biyoteknoloji, ulaşım ve savunmaya kadar birçok sektörde kullanılıyor. Bu stratejik öneme sahip hammaddelerin çıkarılması dünya genelinde asimetrik bir dağılıma sahip: Örneğin, dünya lityum üretiminin büyük bir kısmını Avustralya, kobaltın büyük bir bölümünü Demokratik Kongo Cumhuriyeti, nikelin çoğunu Endonezya ve nadir toprak elementlerinin en az yarısını Çin karşılıyor.

Çin, aynı zamanda en kritik minerallerin yaklaşık yüzde 60 ila yüzde 90’ını işleyip rafine ediyor. Gelişmiş ekonomiler, özellikle ABD ve Avrupa Birliği, Çin ile artan teknoloji rekabeti nedeniyle yerel üretimi desteklemek için bilgi işlem ve temiz enerji sektörlerini sübvans etmeye başladıkça, kritik madenlere olan talep artış gösterdi. Bu yıl, hükümetler sanayi politikalarını güçlendirirken, ticaret kısıtlamalarını artırırken, kritik maden ithalatçıları ve ihracatçıları arasındaki rekabetçi baskılar daha da yoğunlaşacak.

3. ABD – ÇİN GERGİNLİĞİ ARTMAYA DEVAM EDİYOR

Asya-Pasifik bölgesi, küresel rekabetin yeni merkezi haline gelmiş durumda. Bu bölgenin ekonomik ağırlığının artması, jeopolitik açıdan da ön plana çıkmasına neden oluyor. Amerika Birleşik Devleti (ABD) ile Çin arasındaki rekabetin derinleşmesi, bölgede artan stratejik çabaları daha da belirgin hale getiriyor.

2023 yılında ABD-Çin ilişkileri, özellikle teknoloji, ticaret ve askeri alanlarda belirgin gelişmeler yaşadı. ABD, özellikle çip alanında Çin’e yönelik yaptırımlarla “teknolojik bir çevreleme” stratejisini güçlendireceğini gösterdi. Ayrıca, Güney Çin Denizi ve Tayvan çevresindeki askeri varlığını artırdı. Çin ise Tayvan’a yönelik retoriğini keskinleştirdi.

ABD Savunma Bakanı Lloyd James Austin’in Shangri-La Diyaloğu’nda yaptığı açıklamalar, ABD’nin Güney Çin Denizi’nde serbest dolaşımı koruma ve bölgesel müttefiklerine destek taahhüdü çerçevesinde askeri varlığını güçlendireceği yönündeki kararlılığını vurguluyor. Bu açıklamalar, Tayvan Boğazı’nda artan askeri faaliyetlere ve Çin’in bölgedeki iddialı tutumuna bir yanıt olarak görülüyor.

Öte yandan, ABD’nin 2024 savunma bütçesinin 886 milyar dolar olması dikkat çekiyor. Bu bütçe kapsamında Pasifik Caydırıcılık Girişimi için yaklaşık 9 milyar dolarlık kilit yatırımlar bulunuyor. ABD Savunma Bakanı, bu yeni bütçede Hint-Pasifik’e odaklanacaklarını belirtmişti. Bu, ABD’nin Çin’in çevresini kapsayan bir savunma stratejisini sürdürdüğünü gösteriyor. Ayrıca, Japonya’nın açıkladığı rekor seviyedeki 56 milyar dolarlık savunma bütçesi, Asya-Pasifik bölgesinde silahlanmanın artık önünün sonuna kadar açıldığını gösteriyor.

İki ülkenin bölgeye odaklanması ve rekabetin genişlemesi, uluslararası sistemin geleceği konusunda önemli ipuçları sunuyor.

4.UKRAYNA VE RUSYA SAVAŞI

Ukrayna, Rus işgalinin tamamen sona ermesi ve uluslararası kabul gören sınırlara dönülmesi durumunda çatışmaların sona erebileceğini savunuyor.

Kiev, Rusya ile yapılacak daha sınırlı bir uzlaşmanın, benzer çatışmaların diğer bölgelerinde saldırgan güçleri cesaretlendirebileceği uyarısında bulunuyor.

Rusya ise Batı ile daha geniş kapsamlı bir çatışmaya odaklandığını ve savaşın gerektiği kadar süreceğini belirtiyor.

2024’te Ukrayna için zorlu bir cephe savaşı, Rusya’nın daha fazla uluslararası izolasyonla karşı karşıya kalmasına neden olabilir.

Gazze’deki savaşın yanı sıra diğer potansiyel sıcak çatışma riskleriyle birlikte, Ukrayna savaşı, küresel siyasi düzen ve ekonomi üzerindeki etkisi ne olursa olsun, diğer ülkeler için daha az önemli bir odak noktası olacak.

5.EL NİNO DÜNYAYI KAVURACAK

Fosil yakıt kullanımına bağlı emisyonlardaki artış ve El Niño’nun kış aylarındaki sıcaklıklar üzerindeki etkisinin zirve yapmasının ardından, 2024’ün dünya genelinde daha sıcak bir kış mevsimi geçireceği ve küresel ortalama sıcaklıkların 2023 yılından daha yüksek olabileceği tahmin ediliyor.

Artan fosil yakıt emisyonları ve El Niño’nun sıcaklık etkilerinin birleşimiyle birlikte, önümüzdeki kışın genel olarak daha ılıman geçeceği öngörülüyor. Bu durum, 2024’ün küresel sıcaklık ortalamalarının, geçmiş yıllara kıyasla daha yüksek seviyelerde olabileceği anlamına geliyor.

İklim değişikliği kaynaklı etkilerin, fosil yakıtlardan kaynaklanan emisyonların artmasıyla daha da belirgin hale geldiği göz önüne alındığında, 2024 kışının sıcaklık açısından yeni rekorlara gebe olabileceği belirtiliyor. Bu durum, iklim değişikliğiyle mücadele çabalarının daha da önem kazandığı bir dönemde, hava durumu ve iklim olaylarının küresel düzeydeki etkilerinin arttığını gösteriyor.

6.YAPAY ZEKA TEHLİKESİ

Yapay zeka sistemlerinin hızlı bir şekilde ilerlemesi ve giderek daha yetenekli hale geldiğini vurgulayan uzmanlar, teknolojiyi kontrol etmenin mümkün olmaması durumunda politikacıların siber saldırılardan biyolojik silahların oluşturulmasına kadar çeşitli tehditlere karşı hazırlıklı olmaları gerektiği konusunda uyarıyor.

7.ÇİN’DEKİ EKONOMİK SIKINTILAR ARTACAK

Gayrimenkul sektöründeki düşüş ve küresel talepteki cansızlığın yanı sıra artan borçlanma oranları, yaşlanan nüfus ve verimlilik artışının yavaşlaması gibi yapısal sorunların büyüme beklentisini etkileyeceği öngörülüyor. Uzmanlar Çin’in 2023’te yüzde 5,2 olması beklenen büyüme oranının, 2024’te yüzde 4,5’e gerileyeceği öngörüsünde.

Küresel Enflasyon Tahminlerinde Düşüş Gözleniyor

8.ENFLASYON

Tüketicilerin iş gücü piyasasındaki güçleri sayesinde harcama yapmaya devam etmeleri ve fiyat enflasyonunun ücret enflasyonundan daha fazla düşmesiyle birlikte satın alma gücünün artması öngörülüyor. Tüm bu gelişmeler göz önünde bulundurulduğunda, Mastercard Ekonomi Enstitüsü, para politikasında kısmi bir normalleşmeye gidilebileceğini belirtiyor. Tüketicilerin ve şirketlerin, göreceli fiyat farklarının değiştiği ve borçlanma maliyetlerinin yükseldiği bir ortamda harcamalarını ve yatırımlarını nasıl önceliklendirecekleri konusunda dikkatli olmaları gerekecek. Bu makro dinamiklere ek olarak, tüketicilerin alışveriş alışkanlıklarında devam eden değişiklikler de göz önüne alınıyor. Dalgalanmaya devam eden küresel ekonomide güçlenen tüketiciler, fiyatları ve önceliklerini değerlendirerek dengelerini buluyor.

9.SİYASETTE AŞIRI SAĞ POLİTİKA ÖNE ÇIKIYOR

2024’te isyasette aşırı sağın güç kazanmaya devam etmesinin bekleniyor. 2023 yılı Avrupa’da aşırı sağ partilerin iktidarı paylaşmaya başladıkları yıl olarak öne çıktı.

Danimarka’da 44 yıl sonra ilk defa sağ ve sol partiler koalisyon hükümeti kurarken, İtalya’da Mussolini’den bu yana ilk kez aşırı sağcı başbakan seçilmişti. Yine İsveç’te geçen yılki seçimlerde aşırı sağ görüşlü SD, ülkenin 2. büyük partisi oldu.

10.ORTADOĞU KAOSUN İÇİNDE

Orta Doğu’yu 2024’te bekleyen senaryoların birçoğu Gazze’de yaşananların nereye doğru evrileceğiyle ilgili. Bu anlamda İsrail işgalinin veya Hamas direnişinin Gazze’de ne ölçüde başarılı olacağı çatışmanın bölgesel ölçeğe yayılıp yayılmayacağını etkiler. İsrail Hamas’a karşı üstünlük elde eder, Hizbullah-Haşdi Şabi-Ensarullah gibi İran destekli milisler ve İran sürece dahil olursa bölge, sadece bölgesel bir savaşa değil bir dünya savaşına sürüklenebilir. Aşırı sağcıların ve Siyonistlerin 7 Ekim sonrası temelde planladıkları senaryo ABD ile İran arasında çatışma başlatıp, 3. Dünya Savaşı’na giden süreci ateşlemekti.

Bunun aksine bölgesel barış senaryosu da mevcut. Bu senaryoda İsrail, Gazze’den hezimetle çıkar, askerleri geri çeker, Abdullah el-Bergusi, Mervan el-Bergusi, Ahmed Saadat gibi isimlerin dahil olduğu esir takası anlaşması kabul edilir, Filistin’de seçimler yapılır. Bu senaryoda Gazze ile Batı Şeria’yı seçimleri kazanan partinin veya ekibin yönetmesi ve Filistin’in toprak bütünlüğünün sağlanması; dolayısıyla İsrail sorunun ortadan kaldırılması söz konusu olabilir. Fakat gelinen noktada gerek İsrail gerekse ABD’nin bu sürece sıcak bakmadığı, kısa vadede bu senaryonun hayata geçirilmesinin önünde birçok engel olduğu ifade edilebilir.

Gazze’deki sürece bağlı olarak bölgesel çatışma alanlarındaki yoğunluğun azalması veya artması beklenebilir. İran destekli aktörlerin Filistin Kurtuluş Savaşı’na dahil olma ihtimali Yemen, Suriye, Irak gibi noktalardaki güç dengelerini doğrudan etkiler. Benzer şekilde Türkiye’nin terörle mücadelesi bağlamında Irak ve Suriye’deki operasyonları 2024’ün önemli gündem maddesi olarak not edilebilir. Gerek Türkiye’nin terörle mücadelesi bağlamında Suriye ve Irak’taki terör örgütü PKK/PYD unsurları ile mücadelesi gerekse Orta Doğu’daki başta Gazze olmak üzere bölgesel meseleleri etkileyecek son unsur küresel aktörlerin alacağı pozisyonla ilintilidir. Bu anlamda Mısır, Tunus, Cezayir, Irak, Sudan başta olmak üzere potansiyel popüler halk hareketleri ve çatışma alanlarına yönelik ABD, Çin, Rusya ve AB gibi aktörlerin benimseyeceği tutum, bölgesel güç dengelerini değiştirebilir. Söz konusu durum başta ABD’deki 2024 başkanlık seçimleri olmak üzere birden çok unsurun etkisi altında ve dolayısıyla muhtelif projeksiyonları da beraberinde getiriyor.