Köşe Yazıları

KAPANMAYAN YARA ADNAN MENDERES

Abone Ol

YALÇIN CAN

Bugün günlerden 17 Eylül, altmış yıl önce tam bugün İmralı’da bir darağacında açıldı ve hala kapanmadı derin yaramız. Bir başbakanla beraber yaklaşık 6 milyon seçmenin iradesi yok sayılmıştı. Daha da kötüsü Habil ile Kabil misali o tarihten sonra mütemadiyen yapılacak darbelerin öncüsüydü bu ilk demokrasi ve siyaset katilliği.

Adnan Menderes’in hayatı mevzubahis olduğunda farklı görüşlerden insanların farklı ön yargılara sahip olduğunu görürüz. Bu yüzden konuyu deşmek ve derin okumalar yapmak ister meraklı zihinler. Sağ pencereden mitolojik bir kahraman, soldan ise popülist ve dini devlet işlerine karıştırmış bir başbakan olarak yorumlanır.

Yazı dizimizin ilkinde Adnan Menderes’i bir insan olarak değerlendireceğiz. O’nu idama götüren sebepleri konuşmanın militarist şiddeti ve askeri darbeleri makul göstermek olduğunu düşünen gruptanım.

Anne ve babasını küçük yaşlarda veremden kaybetmiş ve dedesi tarafından büyütülmüştü. İzmir Amerikan Koleji’nden mezun olup Birinci Dünya Savaşı’nda yedek subay eğitimi görmüştür. Kurtuluş Savaşı’na katılmış ve istiklal madalyası almıştır. Atatürk’ün 1931’deki yurt gezisinde CHP İl Başkanıyken tanışmıştır. Ata’nın önerisiyle aynı yıl yapılan tek partinin katıldığı seçimlerde milletvekili olmuştur. On beş yıl çeşitli komisyonlarda çalışır ve bir gün toprak reformu hakkında yaptığı bir meclis konuşmasıyla bütün dikkatleri üstüne çeker. İsmet İnönü CHP’nin başına geçince tüm üretim araçlarının ve toprakların devletleştirilmesini istemektedir. Menderes ve arkadaşları bunun Sovyetler Birliği modeli olduğunu zaten topraklarımızın yüzde yetmişinin devlete ait olduğunu ve özel mülkiyete tecavüz edilemeyeceğini belirtirler. Sonrası Menderes ve arkadaşları CHP’den ihraç edilirler. Ardından Demokrat Parti’yi kurarlar.

Döneminin siyasilerinden İsmet İnönü ve Celal Bayar gibi ciddi ve mesafeli devlet adamlarına nazaran güler yüzlü ve etkileyici mizacı sebebiyle hızla sivrilmeye başlar siyaset sahnesinde. Zarif, tevazu sahibi, kin tutmayan, afacanlık derecesinde zeki ve uyanık yapısıyla kitleleri arkasından sürüklemeye başlar. Dahası yakın çevresi ve rakipleri O’nu, romantik ve duygusal olarak tanımlar. Belki de toplumun büyük kesimi tarafından kucaklanmasının bir sebebi insancıllığı ve doğallığıdır.

Çocuk yaşta anne ve babasını kaybetmiş olmasının da etkisiyle Şevket Süreyya Aydemir’in deyişiyle ‘’Kalabalıklar içinde yalnız’’ bir insandır aslında.

Bazı kaynaklarda Adnan Menderes tutuklandığında halkın O’na sahip çıkmadığını yazar. Bence bunun sebebi, Cumhuriyet tarihinin ilk askeri darbesi olması ve hiç kimsenin Adnan Menderes’in idam edileceğine ihtimal vermemesi olduğunu düşünüyorum.

İdamından önceki son görüşmesini çocukluk arkadaşı Ethem Menderes’le yapmaktadır:

‘’Ah Ethem bizim neyimize gerek politika. Serbest Fırkaya girdik yüzümüze gözümüze bulaştırdık. Aydınlılara çok ızdırap verdik. Demokrat Parti’ye girdik bak ne hale getirdik memleketi. Anam avradım olsun bir daha çiftlikten Aydın’a gelirsem. Oturacağım Çine Çayı’nın kenarına, başımı göğe çevireceğim ve savrulan söğüt yapraklarının yüzüme değmesinin bana vereceği saadetle yetineceğim’’.

Gelişen olayların suçunu kendinde araması O’nun neden farklı bir lider olduğunu gösteriyor.

Yazımızı O’nun darağacındaki son sözleriyle noktalayalım:

‘’Hayatıma veda etmekte olduğum şu anda devletim ve milletime saadetler diliyorum. Bu arada karımı ve çocuklarımı şefkatle anıyorum. Hiç küskün değilim, hiç dargınlık duymuyorum’’.

Farkında mısınız? Menderes bizlere saadetler dileyerek hayata veda ederken sonraki altmış yılda bizim demokrasi yüzümüz hiç gülmedi. 2021’in 17 Eylül’ünde ayakta tutmaya çalıştığımız demokrasimizin hâlâ elimizden uçup gidebileceği korkusunu yaşıyoruz.

Bu tür elim olayların tekrarını yaşamamak için demokrasimize sahip çıkmamız, siyasi görüşümüzü güçlendirmemiz ve oyumuzu kullanmamız gerekiyor. Bu tavrımız belki de ölmüşlerimize sadaka olacaktır.