Köşe Yazıları

DEPREMDEN BİR YERE KADAR KORKULUR AMA DEPREMİN BERABERİNDE GELENLER NE OLACAK

Abone Ol

Benim yazımın başlığı bir yerbilimciye ait. Yerbilimci haklıdır; çünkü depremler hangi şiddette olurlarsa olsunlar netice itibariyle arkalarında ölüler, yaralılar, yıkılmış binalar, yarılmış yollar, bozulmuş altyapı tesisleri, çaresiz insanlar bırakırlar.

Ama depremlerin ardından gelen tehlikeleri kimse göz ardı etmemelidir. Depremlerin ardından halkın normal hayatlarında tükettikleri içme ve kullanma suları kirlenir. Hemen hemen aynı güzergâhta döşeli kanalizasyon şebekesiyle içme suyu şebekesi birbirine karışır. Sular mikrop ve bakterilerle kirlenir. Bu suları içmek için kaynatmak zorunda kalırsınız. Kirli ve mikroplu sular beraberinde kolera hastalığını getirir. Kolera ise çok sayıda kurtulan insanı olduğu gibi, sağlıklı olanları da alır götürür. Bundan böyle deprem bölgelerine elimizden geldiğince önce temiz su, ekmek, ilaç, çadır gönderme yoluna gitmeliyiz. Ama bu defa sobanız, ısıtma araç ve gereçleriniz yoktur. Mecburen temiz suya ihtiyacınız olduğu için, pet şişelerde, damacanalarda sunulan sulara yönelirsiniz. Bunları da her istediğinizde bulamazsınız. Su yoksa bulaşık da yıkayamazsınız. Namaz kılmaya kalksanız teyemmüm etmek zorundasınız. Boy abdesti alamayacağınız ise kokmaya başlarsanız. Tuvalet ihtiyacını gidermek için de suya gereksinimi olduğundan bunu tuvalet kâğıtlarıyla yapmaya başlarsınız. Her zaman olduğu gibi çöpleriniz alınamayacağı için çöplerinizi oraya buraya atmak veya bırakmak zorunda kalırsınız. Çöpler tepecikler oluşturur. Haşarat ve kemirgenler ortaya çıkar. Sinek ve sivrisinekler ayrı, fareler ayrı birer tehdit oluşturmaya başlar. Sayın Meral Akşener’in dediği gibi çöplerimizin üzerine en azından kireç tozu atmalıyız. Çöplerimizi ilaçlamalıyız. Yaşadığımız pandemi döneminde olduğu gibi hijyen ürünlerini sıkça kullanmalıyız. İç çamaşırlarınız yeteri kadar yoksa, bunları yıkamanız söz konusu değilse bu defa satın alma yoluna gidersiniz. Bu da mümkün olmayınca uzun süre giyilenler, kirlenir. Uyuz hastalığı çıkar. Kızamık kapınızı çalar.

Evlerinizi, dairelerinizi, iş yerlerinizi kaybettiğiniz için çadır peşine düşersiniz. Böyle zamanlarda çadır bulmak aslanın pençesinden avını almaya benzer. Depremlerin ardından bir başka tehlike de yağma, talandır. Birçok hırsız deprem olan yerlere, bölgelere adeta akın eder. Bazen üç kişiden biri hırsız ve uğursuzdur. Deprem sonrasında insanoğlu tecavüzü unuttuğu için tecavüz olayları bir süre askıya alınır. İnsanlar birbirlerini öldürmeyi bir süreliğine durdururlar. Ceza ve infaz kurumlarında yatanlar depremleri fırsat bilerek kaçma yollarını ararlar. Deprem alanlarında örneğin bir kurtarma söz konusuysa birçok kendini bilmez, kötü niyetli insanlar “Cambaza bak” diyerek insanları başka yönlere yönlendirirler. Depremlerde en tehlikeli yerler sarraf dükkânları, marketlerdir. Halkın bir kısmı bir seçenek olarak varsa araçları içinde yatıp kalkmayı yeğler. Depremzedeler de doyumsuzluk da söz konusudur. “Rabbena hep bana” zihniyeti öne çıkar. Helal-haram birbirine karışır. Zorluklar, sıkıntılar, çekilen çileler, umduğunu bulamamalar, ilgisizlikler, insanı maazallah dinden de eder.

Depremler sonrasında arzulanan dayanışma, mevcudu eşit olarak paylaşma, kederde ve sevinçte ortak olma duygusu zarar görür. Çünkü herkes bir anlamda kendi cehennemini, kendi sevincini yaşar hale gelir. Depremlerde ilk akla gelenler müteahhitlerdir. Depremler mal sahibi ile kiracıyı aynı yere getirir. Mal sahibi mülkünü kaybettiği, kiracı da kira evini yitirdiği için kendini boşlukta hisseder. Depremlerde Kanuni Sultan Süleyman Han’ın dediği gibi: “Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi” sözleri hatırlanır. Devlet baba veya devlet ana öne çıkar. Depremzede deprem sonunda devletini arar. Devletinin müşfik elini yüreğinde hisseder. Deprem bir anlamda küçük kıyamet olarak da ifade edilebilir. Dostlar birbirlerini unutur, kendini düşünmeye başlar.

Benim hassaten sevgili halkımdan bir istirhamım olacaktır; gelin Ramazan Ayı girmeden 70 TL olan fitrelerimizi depremzedelere verelim. 80 bine yakın hacı adayımız hac görevini ifa etmesinler, hac için ayırdığı meblağlarını ı bir kereliğine mağdur insanlarımıza ayırsınlar.

Bu yüce yaratan tarafından da kabul görecektir. Bu şartlar muvacehesinde ben Ramazan Ayı’nın dahi bu yıl layıkıyla kutlanacağına inanmıyorum. Aç ile tok arasındaki uçurum bence en önemli faktördür. Acılar bir gün bugüne kadar olduğu gibi mutlaka giderek azalacak ve hatta unutulacaktır. Ama ateş her zaman düştüğü yeri yakmayı sürdürecektir.

Son yaşanan deprem felaketi kanımca birçok kentimizi derinden etkileyecektir. Bu deprem, bizi bir süre ayağa kaldıramayacaktır. Ama bu deprem en azından bizlere ders olmalıdır. Bundan böyle devemizi kazığa bağlamalı, gerekeni yapmalıyız. Bu deprem felaketinden ders almalıyız. Kendimize hisse çıkarmalıyız.

Bu vesileyle deprem bölgelerine Hatay ve Gaziantep’e maden işçisi gönderen Türk İş Batı Anadolu Şubesi Sayın Başkanı Yusuf Yaman ve arkadaşlarına teşekkür etmeyi görev biliyorum. Tunçbilek’ten giden kamu ve özel sektör işçilerine minnet borçluyuz. Bu çorbada bizim de bir tuzumuz oldu. Kütahya her felakette olduğu gibi bu yaşanan son bölgesel boyuttaki deprem felaketine koşmuştur. Sayın valimizin şahsında tüm kurum ve kuruluşlarımızı kutluyorum.