Aile birliği, geçici arzu ve ihtiyaçların karşılanması değil, ölene kadar üzüntülerin, sevinçlerin birlikte paylaşılması, olası tüm zorluklara birlikte göğüs gerilmesi, elde edilebilecek tüm faydaların birlikte paylaşılması anlamına gelir. Evlenme ve aile kurma Kuran-ı Kerim'de ve Peygamber Efendimiz'in hadislerinde tavsiye edilmektedir.
Toplumun temelini oluşturan aileyi kuracak fertlerin taşıması gereken özelliklere çok önem verilmesi gerekir. Zira bu fertler birbirlerinde huzur ve sükûn bulup[1] birbirlerine elbise olacaklardır.[2] Buradaki elbise benzetmesi çok dikkat çekicidir. Elbise, kışın soğuktan yazın da sıcaktan korur. Evlilikte eşler de iyi veya kötü (zor) günde beraber olacaklardır. Elbise vücudun yüzeyinde hoş gözükmeyen yara bere izlerini görüntüleri örter, dışarıyı rahatsız etmeyecek bir görüntü sağlar, ayrıca kişiyi süsler, güzelleştirir. Eşler de birbirinin kötü huylarını, özelliklerini gizleyip yok edecek iyi yönleri ortaya çıkaracaktır. Yani, eşler birbirlerine çok işlevsel birer elbise gibi olacaklardır.
Birbirlerinde huzur ve sükunet bulan, birbirine uygun, aynı zamanda toplum için çok önemli bir kurum olan aileyi de kuran eşlerde hangi nitelikleri aramalıyız? Peygamberimiz bunun kriterlerini şöyle vermektedir: "Kadın dört özelliğinden dolayı nikâhlanır: Malı, asaleti, güzelliği ve dindarlığı; sen dindar olanını tercih et."[3]Peygamberimizin kadınlar hakkında sıraladığı vasıfları erkeklere de dönüştürmek mümkündür: Kadının en güzel değeri salih bir kocadır. Kadın bir erkeğin evlenme teklifini dört özelliğinden dolayı kabul edebilir: Görünümü, zenginliği, asaleti ve dindarlığı. Kadınlar dindar ve iyi huylu kişileri kabul etmelidir. Evli bir insan için neden en önemli vasıfların dindarlık, güzel davranış ve görgü olduğunu ve bunların da dindarlığın bir parçası olması gerektiğini biraz düşünmekte fayda var. Asalet, zenginlik ya da güzellik/güzellik, kadın ve erkek için doğal olarak birbirine yakınlaştıran çekici niteliklerdir. Fakat kişinin kendi çabasıyla elde ettiği nitelikler değildir. Bu özelliklere sahip bir kişinin evlilik süresince eşine nasıl davranacağını, ailenin gelecekte yaşanacak olaylara nasıl tepki vereceğini anlamak kolay değildir. Ancak takva, güzel karakter ve güzel ahlak, insanın kendi başarısıdır. Dolayısıyla bu kişinin ne yapıp yapmayacağını tahmin etmek mümkün. Çünkü davranışlarına yön veren inanç ve ilkeler açıktır.
Aileler neslin çoğaldığı merkezler olup bir neslin yetiştirilmesinde ailelere büyük sorumluluk düşmektedir.
Toplum için sadece birey değil, toplumun devamını sağlayan, kurallara uygun yaşayan, ortak hedefler için çabalayan, bedelini çevresine ödetmeyen bireylerin eğitimi de önemlidir. Çocuk büyütmek onu sadece biyolojik olarak yetiştirmek değildir, onu faydalı bir insan haline getirmektir. Bu nedenle iyi çocuk yetiştirmek ailelerin en önemli sorumluluklarından biridir.
Anne ve babalar çocuklarının beden ve ruh sağlığını ancak mutlu bir aile ortamında koruyabilirler. Toplumun ortak değerlerine saygılı, dinini bilen ve ona göre yaşayan, sosyal ve doğal çevreyle barışık yaşayan nesiller, ancak mutlu bir evlilik çatısı altında, ortak ilgi, sevgi ve sorumlulukla mümkündür. Parçalanmış ailelerden gelen çocukların parçalanmışlık ve sevgisizlik duygularını diğerlerine göre daha fazla yaşaması normaldir. Güvenli bir ortamda büyümeyen çocukların güven oluşturması kolay olmadığı gibi, yeterince fedakârlık, şefkat ve sevgi görmeyen insanların da sevgi dolu, şefkatli bir dünya kurması kolay olmamalıdır. Suça eğimli veya suçlularla ilgili yapılan araştırmalar, suçluların çoğunluğunun kimsesiz veya parçalanmış ailelerin çocukları olduğunu göstermektedir. Bu çocuklar kendilerini her türlü kötülükten koruyan mutlu bir aile ortamından uzakta olduğunda onları suç ortamına itmek daha kolaydır. Dolayısıyla aile çatısı altında büyüyen çocuklar ile büyümeyen çocukları karşılaştırdığınızda büyümeyen çocukların sosyal, psikolojik ve ahlaki açıdan daha sorunlu olduğunu görebilirsiniz. Huzurlu bir aile, iyi kişiliklerin geliştirilmesine yardımcı olur; İyi insanlar iyi bir toplum oluşturur, İyi bir toplum, iyi bir ülke yaratır; bu ülkeler aynı zamanda dünyayı daha huzurlu kılıyor. Kısacası; Aile, neslin biyolojik ve ahlaki açıdan sağlıklı eğitiminin yanı sıra ulusal ve dünya barışının sürdürülebilirliğinde de önemli bir rol oynamaktadır.
Aile içi şiddet aileye yönelik en büyük tehditlerden biridir. Sorunlar sözlü iletişim ve diyalogla çözülemediğinde şiddet devreye girer. Şiddet sorunlara çözüm bulmanın bir yolu değil, bir tarafın diğer tarafa baskı yapmasıdır. Başka bir deyişle şiddet, haksız güç kullanımıdır. Güçlünün zayıfa uyguladığı yasadışı baskının birçok türü vardır. Şiddetin her türü yıkıcıdır. En yıkıcı olanı aile içi şiddettir. Çünkü bu şiddet türü sadece etkilediği kişileri değil tüm toplumu tehdit etmektedir. Çünkü insanın kendini en güvende hissettiği kurum güya ailedir. Bu ortamda şiddete maruz kalanların umudu ve güveni yerle bir oluyor. Kişiliği şiddet nedeniyle yok edilen bireylerin diğer bireylere veya toplumun kurumlarına güvenmesi kolay değildir. Böylece aile içi şiddet yaygınlaşarak tüm toplumu tehdit etmektedir. Aile ortamında şiddet gören ya da doğrudan şiddete maruz kalan çocuklar, ileride sağlıklı bir aile kurmakta zorlanacaktır.Aile içerisinde sevgi ve saygı kaybolduğunda hukuken olmasa da fiilen bir ayrılık başlamıştır. Sevgisizlik ve şiddet aile için en büyük tehdittir.
Aile hayatı karşılıklı anlayış ve hoşgörü ile yürütülebilir.
Bundan dolayı aile bireylerinin sorumluluklarını kesin bir çizgi ile belirlemek çok doğru değildir. En hayırlınız, ailesine hayırlı olandır.[4]Ailenin, tüm fertler için huzur kaynağı hâline dönüşmesi için, aileyi oluşturan fertlerinde görev ve sorumluluklarının gereklerini yerine getirmeleri gerekir. Ailedeki sorumluluklar ve haklar konusunda hem Yüce Allah (c.c.) hem de Peygamber efendimiz bizi uyarmıştır: "Erkeklerin kadınlar üzerindeki hakları olduğu gibi, kadınların da erkekler üzerinde belli hakları vardır."[5] "(Ey erkekler) Sizin kadınlarınız üzerinde hakkınız olduğu gibi kadınlarınızın da sizin üzerinizde hakları vardır."[6] Ailedeki görev ve sorumluluklar genelde; eşlerin birbirlerine karşı görev ve sorumlulukları, ebeveynin çocuklarına karşı sorumlulukları, çocukların da anne babalarına ve birbirlerine karşı sorumlulukları olmak üzere dört grupta toparlanabilir.
Aile ortamında hangi işlerin kadınlar hangilerinin de erkekler tarafından yapılacağı, dinî bir sorumluluktan ziyade kültürel olarak belirlenebilir. Çalışmak, çalışma kabiliyeti olan herkesin görevidir. Bu görevin yapılmasında cinsiyet farklılığı temel belirleyici değildir. Aile ortamındaki işlerin kadın veya erkek işi olarak ayrıştırılmasında tarihsel ve kültürel faktörler büyük yer tutmaktadır. Hem kadın hem de erkeğin yeteneklerini kendi veya başkalarının yararına olacak biçimde, meşru çerçevede üretime dönüştürmelerini önleyen uygulamalara dinî gerekçeler üretmek yanlıştır.Eşlerin birbirlerine karşı en büyük sorumluklarından biri de, birbirlerinin kusurlarını görmemeleri, birbirlerine ilgi, sevgi ve saygı göstermeleridir.
Anne-babanın en temel görevi çocuğuna huzurlu bir aile ortamı sağlamak. Zira, huzurlu bir aile ortamı, çocuğun eğitimi ve kişilik gelişimi için çok önemlidir. Karşılıklı sevgi ve saygının olduğu yerde çocuk kendini güven içinde hissedecektir. Çocuğun kişiliğini sevgi ve şefkat dolu yapacaktır. Anne-babalar çocuklarına olan görevlerini yerine getirip, onları iyi yetiştirmekle bir taraftan onlara karşı sorumluluklarını yerine getirmekte diğer taraftan da kendilerine karşı iyilik etmektedirler. Şüphesiz, görevini hakkıyla yerine getirenler (ya da getirmeyenler), sadece bu dünyada değil, ahirette de yaptıklarının karşılığını görecektirler.
Çocukların ebeveynlere karşı en önemli görevleri ise; onlara karşı iyilikle muameledir. Peygamber Efendimize "Allah'ın katında en sevgili amel hangisidir?" diye sorulduğunda, "Vaktinde eda olunan namazlar, namazdan sonra ana-babaya iyilik etmektir."[7] buyurmuştur. Allah'ın emri aleyhine olmamak şartı ile anne babalarına itaat etmeleri de çocukların bir görevidir. Bu konuda Kur'anı Kerimin hükümleri gayet açıktır: "Rabbin, kendisinden başkasına asla ibadet etmemenizi, anaya-babaya iyi davranmanızı kesin olarak emretti. Eğer onlardan biri, ya da her ikisi senin yanında ihtiyarlık çağına ulaşırsa, sakın onlara "öf!" bile deme; onları azarlama; onlara tatlı ve güzel söz söyle. Onlara merhamet ederek tevazu kanadını indir ve de ki: "Rabbim!, Tıpkı beni küçükken koruyup yetiştirdikleri gibi sen de onlara acı." Rabbiniz içinizde olanı en iyi bilendir. Eğer siz iyi kişiler olursanız, şunu bilin ki Allah tövbeye yönelenleri çok bağışlayandır."[8]
Huzurlu Bir Aile Oluşturmak İçin Nasıl davranmalı? Sorusuna verilecek cevaplardan birisi de Karşılıklı Sabır ve Hoşgörü Olmalıdır. Rivayete göre, Ebu Müslim'e evlilikte huzurun nasıl sağlanacağı ile ilgili sorulur. O da şu formülü verir: "Bir deliye bir veli rolü".
"Evde bey kızdığında hanım karşılık vermeyip kızgınlığın geçmesini bekler. Hanım öfkelendiğinde de bey karşılık vermeyip sakince bekler. İşte buna, bir deliye bir veli rolü denir. Çünkü insan kızınca deli olur. Deli insana o halinde cevap verilmez, sükûtla mukabele edilir. Huzur böyle sağlanır. Yoksa, içinden çıkılmaz bir hâl alır."
Kızgınlık hâlinde söylenen sözler, çok kırıcı olabilir. Kişilerin ağzından sonra çok pişman olacakları, maksadını aşan ifadeler çıkabilir. Eşler bu duruma dikkat etmeli, karşı tarafın muhakeme gücünü zayıflatan duygusal ve kızgın hâllerinde anlayış göstermelidir. Böyle davranmakla daha az sorunla karşılaşılır ve daha sonra özür dilenmek zorunda kalınacak durumların ortaya çıkması önlenebilir.
Huzurlu bir aile için, kadın ve erkek, evlilikte birbirlerine karşı iyi davranmanın gerekliliği kadar, birbirlerinin hoş olmayan davranışlarına sabretmenin gerekliliğini de bilmelidirler. Kadın ya da erkek sürekli karşı tarafta kusur aramamalı, gördükleri kusuru mümkünse kendileri gidermeye çalışmalıdır. Atalarımız "Kusursuz kul olmaz." demiştir. Eşlerde kişilikten, fizyolojiden, yetişmeden, çevrenden vs. kaynaklanan kusurlar olabilir. Bunların bir kısmı konuşularak, öğretilerek veya bir başka yolla düzeltilip, giderilebilir. Giderilemeyenler de büyük bir sorun yaratmıyorsa örtülmelidir. Eşler birbirlerinin kusurlarını arama yerine, iyi yönlerini arama, bulma ve ortaya çıkarmaya yardımcı olmalıdır. Birbirlerini eleştirebilirler, ama eleştiri mutlaka yapmaya yönelik olmalıdır, yıkmaya değil.
İlişkilerde Karşılıklılık Esas Olmalı / Törpülenmeli Keser olup 'hep bana, hep bana' deme, testere ol 'bir sana, bir bana' de düsturuncaiki ayrı ailede büyümüş, kültürleri, gelenekleri, kadına ve erkeğe bakışları farklı olan iki ayrı cinsin ömür boyu birlikte olmak üzere bir araya geldikleri evlilik ortamında zaman zaman uyuşmazlıkların olması kaçınılmazdır. Bu uyuşmazlıklarda iki tarafın da karşılıklı olarak törpülenmeleri, az ya da çok, mutlaka gerekecektir.Eşlerden biri bir taraftan 'Ben buyum, beni böyle kabul et!' derken diğer taraftan da 'Seni böyle istemiyorum, şu huyunu sevmiyorum böyle değiş!' diyorsa, bu ailede huzur pek mümkün değildir. Eşler zaman zaman empati yapmalı yani kendini karşındakinin yerine koyabilmelidir. Sadece kendi isteklerini değil, karşısındakinin isteklerini de dikkate almalıdır. Evlilikte de hep bir taraftan fedakârlık ve uyum beklenirse, bu iki taraf için de sakıncalar doğurur.
Huzurlu bir ailede Sevgi ve Takdir Sözleri olmalı sevginizi içinizden değil dışınızdan söyleyin. Güzel ve gönül alıcı söz ve davranışlar, en küçüğünden en yaşlısına kadar herkesin hoşuna gider. Sevgi, şefkat ve merhamete, tıpkı küçük bir çocuğun olduğu gibi, tüm insanların ihtiyacı vardır. Evlikte eşler daima birbirlerine muhabbetli ve sevgi dolu sözler söylemelidir. Beğendiği davranışlarını ifade etmeli, yaptığı işleri takdir etmelidir. Bu tür davranışlar, iki tarafta da önemsendiği, yaptığı iyi şeylerin takdir edildiği hissini uyandırır. Evlilikte ilişkileri sıcak tutar, yakınlaşmayı ve muhabbeti artırır. Eşlerin birbirlerine muhabbetli davranışı için Peygamber Efendimiz (s.a.s.) “Eşinin ağzına koyacağın bir lokma bile senin için sadakadır.”[9] buyurmuştur. Sevgi ve takdir sözleri sadece eşler arasında değil anne-baba tarafından çocuklara, hatta çocuklar tarafından anne-babaya da kullanılmalıdır. Çocuğun iyi ve güzel davranışları takdir edilmelidir. Yeri geldikçe çocuğa kendisinin aile için değerli olduğuve onu çok sevdikleri söylenmeli, bu hissi uyandıracak davranışlar içinde olunmalıdır. Bu davranışlar içinde büyüyen çocuk, hem kendi anne-babasına karşı, hem de kendisi anne-baba olduğu zaman, gerektiğinde sevgi ve takdirlerini belirtmeyi öğrenecektir. Mevlana’nın dediği gibi: “Sevgi; acıyı tatlıya, toprağı altına, hastalığı şifaya, zindanı saraya, belayı nimete, kahrı rahmete dönüştürür. Demiri yumuşatan, taşı eriten hep sevgidir.”
Aile; anne, baba ve çocukların ortak yaşam alanıdır. Bu alanda “ben”lerin giderek azalıp bize dönüşmesi gereklidir.Biz’ Olmalı Hepimiz birimiz, birimiz hepimiz içindir. Ailede ilişkilerin sağlıklı yürümesi, aileyi oluşturan bireylerin “ben”liklerinden/ bencilliklerinden sıyrılarak “biz bilinci” oluşturmaları ile doğrudan ilişkilidir. “Sen” “ben” tutumu ailede huzurun değil olsa olsa huzursuzluğun kaynağı olur.
İletişim Kanalları Açık Olmalı Aranıza duvarlar örmeyin, köprüler kurun. Sağlıklı kişisel gelişim, sağlıklı ilişki ve mutlu aileler için iyi iletişim gereklidir. Aile içi bireylerin kişisel özelliklerden kaynaklanan iletişim biçimi farklı olabilir, önemli olan birbirleri ile iletişimin kurulmuş olmasıdır. Ailede önce anne-baba arasında iletişim olmalıdır. Anne-baba birbirlerine karşı isteklerini, ihtiyaçlarını açık ve samimi bir şekilde ifade edebileceği iletişimi kuruyorsa, çocuklar da onlardan iletişim kurmayı öğrenecektir. Ailede davranışlar bulaşıcıdır. Ailede bir bireydeki iyi hâl de kötü hâl de başka bir deyişle iyi özellik de kötü özellik de diğerini etkiler. İletişim kurabilen anne babaların hâli çocukları etkiler ve iletişim kurabilme yetisi kazandırır.. Aile içinde iletişim kanallarının kapalı olması birçok sorunu gündeme getirir. Her şeyden önce iletişimi engellenmiş veya iletişim kuramama sorunu yaşayan insanlarda psikolojik rahatsızlıklar yaşanabilir. Çocuklar kendine güvensiz ve istediğini ifade edemeyen kişiler olarak yetişir. Aile içinde duyguların, düşüncelerin ve isteklerin aktarılması ve algılanması problemleri doğar. Aile içi çatışmalar yoğunlaşır. Dolayısıyla aile içi iletişimin olmadığı yerde aile huzurundan bahsetmek neredeyse imkânsızlaşır.
Huzurlu bir yuvaya sahip olmak isteyen eşler çeşitli etkinliklerle birbirlerine zaman ayırmalı, ortak eylemlerde bulunmalı, eğlence dahil aralarında paylaştıkları ortak alanlar oluşturmalıdırlar. Hani evlenirken söylenir; ‘iyi günde, kötü günde’ diye, evlilikteki paylaşım işte tam da öyledir. Eşler mutluklarını da, hüzünlerini de paylaşmalıdır. “Hüzün paylaştıkça azalır, mutluluk paylaştıkça artar.” prensibi en çok aile içi ilişkilerde anlamını bulur.Eşler birbirlerine sorunlarını paylaşmak ve ihtiyaçlarını gidermek için zaman ayırdıkları gibi hoş vakit geçirmeye ve eğlenmeye de zaman ayırmalıdırlar. Hz. Aişe “Rasûlullah (s.a.v.) benimle koşu yarışı yaptı. Yarışı ben kazandım.”[10] demiştir. Peygamberimiz eşi ile koşu yapıp eğlenmiş ve eşinin eğlenmesini sağlamıştır.
Paylaşımın bir ayağı eşler arası iken diğer ayağı da anne-babalar ile çocuklar arasındadır. Anne babanın çocuğuna sevgisini göstermesinin en etkili yolu, ona zaman ayırıp sevdiği şeyleri birlikte yapmak, ortak uğraşlar bulmaktır. Çocuklara pahalı hediyeler, oyuncaklar, markalı kıyafetler almakla yeterince sevgi gösterilmiş olmaz. Ayrıca sözle seni seviyorum demekle de çocuk sevildiğini yeterince hissetmez. Çocuklarla oyunlar oynanmalı, özel günlerinde yanında bulunulmalıdır. Özel günlerinde onlar için en büyük hediye, pahalı ve değerli şeyler değil, anne-babasının ilgi göstermesi, zaman ayırması ve o anı kendisiyle paylaşmasıdır. Beraber olmak ve bir şeyleri paylaşmak için ortak zamanlar oluşturulmalıdır. Bunlar okuma saatleri, ortak oyunlar, piknikler, tatiller olabilir. Yemek saatlerinde de mümkün mertebe birlikte olmaya özen gösterilmelidir. Kişinin kendisinibir aile hissettiği en önemli saatlerdir, yemek saatleri.
Evlilikte bireyler belli bir süre için değil, Allah’ın ömür verdiği sürece birlikte kalmayı hedefler. Bazen bu süre 50-60 yılı, bazen de daha fazlasını bulur. Bunca yıl beraber yaşamayı düşünen kişiler birbirlerine karşı söz ve davranışta hoş üsluplar geliştirmelidir. Aile bireyleri birbirlerine duymak istediği sözlerle hitap etmeli, duymak istemedikleri sözleri de kullanmamaya dikkat etmelidir. Birbirlerine hoşlanmayacakları lakaplarla çağırmamalı, hoş olmayan sıfatlar kullanmamalıdır. Kimse hakaret içerikli, kırıcı sözleri duymak, kaba saba tavırlara muhatap olmak istemez. Bu tür sözler ve tavırlar muhatabının kalbinde onmaz yaralar açabilir. Atalarımız “Çivi çıkar, izi kalır.” demişler. Bu sözler ve tavırlar ne kadar çok sarf edilirse yaralar ve izleri de o kadar çok olacaktır. Tıpkı bir tahta parçasında bulunan çivi izleri ne kadar çok olursa, tahtanın da kırılması o kadar kolay olursa, ya da sürekli kıyıdaki kayaya çarpan dalgaların kayayı ufalama ihtimali varsa, devamlı yara alan kalbin sonu da söz konusu tahta ve kayaya benzeyebilir. Sürekli kötü söz sarfı ve kaba sevgi ve şefkatten yoksun şiddet içeren davranışlar, sevgiyi ve saygıyı bitirir. Oysa sevgi ve saygının elde edildikten sonra muhafazaya ihtiyacı vardır. Evlilikte tarafların birbirlerine karşı göstereceği nezaket ve hoş davranışlar, birbirlerine olan sevgi ve saygılarını daha da artıracaktır.[11]
Sonuç olarak;
Aile, toplumun temeli olup, neslin yetiştirilmesi, bireylerin ve toplumun huzur ve mutluluğu için son derece önemlidir. Aile, çocukların sosyal, duygusal ve ahlaki gelişiminde kritik bir rol oynadığından ailenin sağlıklı ve güçlü bir şekilde korunması ve geliştirilmesi, toplumun refahı için büyük bir öneme sahiptir.
Aile kurumunun güçlendirilmesi için çeşitli tedbirler alınmalıdır. Evliliğin teşvik edilmesi, ahlâkın korunması ve aile içi şiddetin önlenmesi gibi politikalar hayata geçirilmelidir. Örneğin, vergi ve sosyal yardım düzenlemeleri ile aileler desteklenebilir. Ayrıca, Diyanet, Milli Eğitim Bakanlığı ile Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın vereceği aile danışmanlığı hizmetleri ve eğitim programları sunulmalı, dini referanslar ile bu eğitimler desteklenmelidir. Böylece aile kurumunun sağlıklı bir şekilde varlığını sürdürmesi sağlanacaktır.
Aile içindeki görev ve sorumluluklar, karşılıklı sevgi, şefkat, saygı ve hoşgörü çerçevesinde yerine getirilmelidir. Eşler birbirlerine karşı anlayış ve fedakârlık göstererek, aile bağlarını güçlendirmelidir. Çocukların yetiştirilmesi de anne ve babanın ortak sorumluluğudur. Aile içinde rol ve görevler adil bir şekilde paylaşılmalıdır.
Aile içi iletişimin açık olması, paylaşımın ve nezaketin esas olması da huzurlu bir aile için gereklidir. Aile bireyleri birbirlerinin duygularını dinlemeli, fikirlerini paylaşmalı ve sorunları ortak çözüme ulaştırmalıdır. Böylece aile bireyleri arasında güçlü bağlar kurulacak, ailede huzur, barış ve mutluluk hâkim olacaktır.
[1]Rûm, 30/21.
[2]Bakara,2/ 187.
[3]Buhari, "Nikah", 16; Müslim, "Rada",53.
[4]Tirmizî, "Rada", 11.
[5]Bakara, 2/228.
[6]Tirmizî, "Tefsir", 10.
[7]Buhârî, "Mevâkît" 5, "Edeb", 1.
[8]İsrâ, 17/23-25.
[9]Buhari, “İman”, 41.
[10]Ebû Davud, “Cihâd”, 68.
[11]Demir, Zekiye, Aile Huzuru, Dib. Yay., (2009) adlı kitaptan istifade edilmiştir.