Eskişehir’in Seyitgazi ilçesindeki Küllüoba Höyüğü’nde sürdürülen kazılarda, ölü gömme ritüellerine dair yeni bulgular elde edildi. MÖ 3200–1950 yılları arasında kesintisiz yerleşim görülen alanda, mezarların içine buğday, arpa, mercimek, bezelye ve karaburçak tohumlarının yakılarak serpildiği tespit edildi.
Kazılar, Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Murat Türkteki başkanlığında, Kültür ve Turizm Bakanlığı ile yerel kurumların desteğiyle yürütüldü. Elde edilen bulgular, Tunç Çağı insanlarının tarıma dayalı yaşam biçimlerini ölüm inançlarına da yansıttığını ortaya koydu.
“Her tohum bir yeni başlangıç”
Kazı Başkanı Prof. Dr. Murat Türkteki, mezarlarda bulunan tohumların yalnızca gıda kalıntısı olmadığını, ölümden sonra yaşam inancının sembolü olarak kullanıldığını vurguladı.
Türkteki, yapılan kazılar doğrultusundaki bulguları şöyle ifade etti:
“Bazı mezarların içinde buğday ve arpa tanelerinin serpildiğini, hatta tohumların yakılarak bırakıldığını tespit ettik, mezarların içinde mercimek, bezelye ve karaburçak gibi baklagillerin kalıntılarına rastladık. Bu bitkiler, ölümü bir son değil, yeni bir başlangıç olarak gören inancın parçası olmalı. Her tohum, toprağa bırakıldığında yeni bir yaşamın sembolüdür.”
Küllüoba’daki mezarlık alanının yaklaşık 5 bin 200 yıl öncesine tarihlendiğini belirten Türkteki, bu alanın yaklaşık 300 yıl boyunca kullanıldığını da söyledi.
“Tarım toplumları için doğal bir süreç”
Küllüoba topluluklarının tarım ağırlıklı bir yaşam sürdüğünü belirten Prof. Türkteki, tohumların defin sırasında kullanılmasıyla ilgili de şu değerlendirmede bulundu:
“Tunç Çağı toplulukları tarım toplumuydu. Buğday burada ana ürünlerden biriydi. Mezarların içinde görülmesi, hem ekonomik hem de kültürel bir devamlılığı simgeliyor. Tarım toplumlarında bu tip ritüellerin olmasını çok doğal karşılamak gerekir.”
Kazılarda 160’tan fazla bireye ait kalıntı bulunduğu, mezarların çoğunun çömlek ya da kerpiç sanduka biçiminde olduğu da belirtildi.
“Bitkiler yas dili oluşturmuş olabilir”
Kazı ekibinin arkeobotanik uzmanı Abdurrahim Cavit Özcan, mezarlarda tahılların yanı sıra böğürtlen ve yabani bitki kalıntılarına da rastlandığını ifade etti.
Bu bitkilerin yalnızca çevresel değil, inançsal bir anlam taşıdığını belirten Özcan şu bilgileri paylaştı:
“Böğürtlenin varlığı, doğayla kurulan bağı yansıtıyor. Bu, o dönem insanlarının ölüm ritüellerinde bile doğadan kopmadıklarını gösteriyor. Yabani bitkilerin mezarlara serpilmesi, sembolik bir yas dili olarak değerlendirilebilir.”
Arap baklası, kuduz otu, taşkesen, yoğurt otu ve ak sirken gibi bitkilerin kalıntılarına da rastlanan mezarlarda, doğayla iç içe bir “ölüm ve yeniden doğuş” anlayışı olduğu düşünülüyor.
Yaşamla ölüm arasındaki kadim bağ
Küllüoba Höyüğü’nde elde edilen bulgular, Anadolu’nun en eski tarım toplumlarından birine ait ritüellerin izlerini taşıyor.
Kazı ekibi, bulunan tohum kalıntılarını laboratuvar ortamında inceleyerek dönemin tarımsal çeşitliliği ve kültürel inanç sistemine dair daha detaylı sonuçlar elde etmeyi hedefliyor.
Uzmanlara göre bu bulgular, ölümün bir son değil, dönüşüm olarak görüldüğü kadim Anadolu inançlarının somut kanıtları arasında yer alıyor.