Yaşam

İman ve İstikamet

Toplumsal bütünlüğü temin eden ortak değerler vardır. Bunların en başta gelenlerinden biri iman, diğeri ise istikamet (doğruluk) tur.

Abone Ol
Toplumsal bütünlüğü temin eden ortak değerler vardır. Bunların en başta gelenlerinden biri iman, diğeri ise istikamet (doğruluk) tur. 1. İman: İman kalbin kıvamıdır. "Bilin ki, aranızda Allah'ın elçisi bulunmaktadır. Eğer o, birçok işlerde size uysaydı, sıkıntıya düşerdiniz. Fakat Allah, size imanı sevdirmiş ve onu gönüllerinize güzel göstermiş; inkârı, fasıklığı ve (İslam'ın emirlerine) karşı çıkmayı da çirkin göstermiştir. İşte bunlar doğru yolda olanların ta kendileridir." Hucurat, 7. İman ettim demek dünyanın en değerli iddiasıdır. Her iddia ispat ister. Terziyseniz makası tutuştururlar elinize koyarlar kumaşı önünüze hadi bakalım derler. Berberseniz makası verirler elinize ve iddianızı iddia olmaktan çıkarın derler. İddia etiğiniz şeyin gereğini yapmanızı beklerler. İmanda bir iddiadır. O da ispat gerektirir. Onun ispatı salih amel ve güzel ahlaktır. Dürüstlüktür. İman ederek bir kere yola koyuldu mu insan bir daha yoldan dönmemeli, yola yatmamalı, yolu satmamalı, sağa sola yalpa yapmamalı, Sırat-ı Müstekim üzere dostdoğru olmalı ve yol almalıdır. Taki ölüm gelinceye kadar bu kıvamı bozmamalıdır.
  1. İstikamet Hayattır:
İstikamet, toplum yapısının sağlıklı olması bakımından çok önemli bir yere sahiptir. Nasıl ki vücut kan dolaşımı sayesinde hayatiyetini sürdürür. Nasıl ki kanın ulaşmadığı deveran etmediği uzuv kangren olur. Kanın dolaşmadığı beden dolaşım sistemi çöker ve sonuçta canlılığını kaybeder. Toplum da bedenin işleyişinden farklı değildir. O da istikamet ve dürüstlük sayesinde varlığını birliğini sürdürebilir. Dürüstlüğünü kaybeden toplum bütünlüğünü, dirliğini kaybeder. Birliğini kaybeden toplumda fesat (kaos) olur. Önü alınamaz bozulmalar yaşanır. Sıdk Peygamberlerin vasfıdır: İstikamet yani sıdk öncelikli olarak peygamberlerin vasfıdır. Onların öncelikli ilkeleri dürüstlüktür. Dürüstlüklerini hiç bir durumda bozmamışlardır. Onlar tüm vazifelerini bu istikamet üzere yapmışlardır. Ümmetlerini de dosdoğru olmaya teşvik etmişlerdir. "sen elbette (peygamber) gönderilenlerdensin." Yasin, 3. "Sen elbette dosdoğru bir yol üzeresin." Yasin, 4. Kuranda Sırat-ı Müstekim Değişik şekillerde Kuran'da otuz üç yerde geçen Sırat-ı Müstekim, Müslüman için hayati öneme sahiptir.  Müslümanın Üç Önemli Özelliğine İşaret Vardır: Sağlam bir iman, Allah'a davet ve istikamet sahibi olmak
  1. Sağlam Bir İman:
Hz. Peygamber (sav) Müslüman şahsiyetin olmazsa olmaz iki ilkesini iman ve istikamet olarak belirliyor. Kalbî kıvamın iki yapı taşı ifade ediliyor.
  1. Allah'a Davet: Kendine, kendi grubuna, kendi partisine, kendi mezhebine değil, Allah'a, Kur'an'a, sünnete kısacası hakikate davet etmelidir.
  2. İstikamet Üzere Olabilmek: Nasıl ki ibadetlerin içinde namaz tesbihin imamesi gibidir. Namaz dinin direğidir. Onu çekerseniz ibadet hayatı çöker. Dürüstlük te ahlaki ilişkilerin imamesi gibidir. Sosyal ilişkilerde dürüstlüğü çekerseniz geriye ne kalır. Toplum içinde güvenilir biri olmanın ilk şartıdır dürüstlük. Sözünde dürüst, işinde doğru, hal ve hareketlerinde ölçü olan herkes toplum içinde değer görür. Sözü yalan, işi hileli hal ve hareketi riyakar olan kişi toplumda güven duyulmayan kişidir. Dürüst olanı dürüstlüğünü koruyamayanlar dahil herkes sever. Dürüst olmayan ise hiç kimse tarafından sevilmez ve itibar edilmez. İnsan her zaman bir güven ortamında yaşamak ister. Dostluk kurulacaksa ilk şart güvendir. Her hangi bir ortaklık için güven şarttır. Evlilik güven olmadan yürümez.  
Hayatın Ahengi Sırat-ı Müstekim : Hayat tarzı dosdoğru yol akıp giden hayatın ahengi. Müslümanca yürüyüşün, mümince duruşun insicamıdır istikamet. Dosdoğru yol, Kur'an'da sırat-ı müstekim olarak ifade edilir. Müslümanın günlük hayatını çepe çevre kuşatan beş vakit namazın her rekatında günde kırk kere Sırat-ı Müstekim'de bulunma yakarışı dikkat çekmektedir. Günde kırk kere bu yakarış tekrar ettirilmesi insanın sapma riskinin olduğunu gösterir. Bundan sebep Allah namazla elimizden tutar sapmamızı, dağılıp dökülmemizi önler. Başka Yollara Tevessül Eilmemelidir. Sırat-ı Müstekim'de insana pusu kuran kadim düşman şeytan, boş durmamaktadır. Her yolculuk kendi çapında bir parça risk taşır. Kulluk yürüyüşü ise hepten risklidir. İnsanın baş düşmanı tarafından sürekli engellemek ister. Yola girmek yetmez yolda kalmak, düşmeden sürçmeden yol almak gerekir. Peygamberin istikamet hassasiyeti Beni hud suresi ihtiyarlattı buyuran peygamberimizin hassasiyetine bakacak olursak bu yolculuğun hiçte kolay olmadığını görürüz. öyle böyle değil. Rahmet peygamberi bile uyarılmışsa bizim halimiz nice olur üzerinde iyice düşünmemiz gerekir. "Öyle ise emrolunduğun gibi dosdoğru ol. Beraberindeki tövbe edenler de dosdoğru olsunlar. Hak ve adalet ölçülerini aşmayın. Şüphesiz O yaptıklarınızı hakkıyla görür." Hud, 112. Sırat-ı Müstekim Alanları: 1. Sözünde İstikamet Üzere Olabilmek Ey iman edenler! Allah'a karşı gelmekten sakının ve doğru söz söyleyin. Ahzap, 70. 2. İşinde İstikamet Üzere Olabilmek Şüphesiz "Rabbimiz Allah'tır" deyip de, sonra dosdoğru olanlar var ya, onların üzerine akın akın melekler iner ve derler ki: "Korkmayın, üzülmeyin, size (dünyada iken) vadedilmekte olan cennetle sevinin!" Fussilet, 30 3. Kalben İstikamet Üzere Olabilmek (Onlar şöyle yakarırlar): "Rabbimiz! Bizi hidayete erdirdikten sonra kalplerimizi eğriltme. Bize katından bir rahmet bahşet. Şüphesiz sen çok bahşedensin." Al-i İmran, 8. 4. İstikamet Ehli İle Birlikte Olmak. "Ey iman edenler! Allah'a karşı gelmekten sakının ve doğrularla beraber olun." Tevbe, 119. Bu alanlarda istikametini bozmadan yol alabilenler islam ahlakından nasibini alabilenlerdir. Kişiliği oluşturmuş biri hayatın bütün evrelerini istikametini bozmadan aşar. İman ve istikamet kıvamını bozmadan her zorluğun üstesinden gelir. İnsicamını dağıtmadan kulluk yürüyüşünü tamamlar.
  1. PEYGAMBER'İN (SAV) DÜRÜSTLÜĞÜ Onun Eşinde Bıraktığı İntiba Sünnetiyle hayatımızı sarıp sarmalayan Hz. Peygamber (sav) dürüstlük konusunda da bize "Üsve-i Hasene" en güzel örnek olma vasfını sürdürüyor. Onun hayatından iki kesit sunmaya çalışacağız. Dürüstlüğü ve çevresine nasıl emniyet saçtığı bu örneklerle daha iyi kavranacaktır. Hirada Cibril-i Emin'le ilk karşılaşması onu endişeye sevk etmiş ve Hz. Hatice'nin yanına gelmişti. Durumu müminlerin annesi ile paylaştığında Hz. Hatice ona korkma Allah seni mahcup etmeyecektir. O seni fenalığa terk etmeyecektir. O sana ancak iyilik edecektir. Çünkü diyerek sıraladığı hasletler bugün bütün insanlığın hasret duyduğu hasletlerdir. İşte O Hasletler 1. Hısım akrabanı gözetirsin 2. Aileni korursun 3. Herkese doğru yolu gösterirsin 4. Yetimi gözetir doyurursun 5. Sözün en doğrusunu söylersin 6. Emanete ihanet etmezsin 7. Felakete maruz kalmışlara yardıma koşarsın 8. Fakir fukaraya yardım edersin 9. Herkese karşı zarif ve ince ruhlu davranırsın. (Buhârî, Bedyü'l-Vahy 1.) Dinin kişilerin hayatında ve toplum bünyesinde tesis etmek istediği ahlaki ilkeler de bunlar değil mi?
Onun Zeyd'de Bıraktığı İntiba: Zeyd İbn-i Harise Arabistan'da sıradanlaşan savaşların birinde esir düşer. Köle pazarında satılan Zeyd, bir şekilde Hz. Muhammed'in kölesi olmuştur. Ailesi Zeyd'i uzun süre aramış nihayet onu Hz. Muhammed'in yanında bulmuşlar. Zeyd'in ailesi adet olan köle fidyesini ödeyerek oğullarını alıp götürmek niyetindeydiler. Düşüncelerini açık edip, tekliflerini Hz. Peygamber'e yaptılar. Onun cevabı şu oldu: Sizi anlayışla karşılarım. Teklifinizi de makul buluyorum. Ancak oğlunuz benim yanımda bir köle gibi değil evlat gibidir. Zeyd sizinle gelmek isterse buna mukabil bir fidyede istemem alın götürün. Şu andan itibaren serbesttir sizinle gidebilir. Huzur içinde kendileriyle eve dönmeleri hususunda teklif etti Zeyd'in babası. Zeyd şu cevabı verdi babasına: Elbette sen benim babamsın ben burada Muhammed'in (sav) yanında öyle şeyler gördümki onu ebediyyen herkese tercih ederim. Bu sözlerden hayli memnun olan Hz. Muhammed, Kabe'nin önüne vardı ve herkesin içinde Zeyd'i azad ettiğini bundan böyle evlat edindiğini açıkladı. Zeyd'in ailesi onu götürememenin burukluğu ve onun güven altında olduğu gururuyla oradan ayrıldılar. (Tabakât, 3/42; Üsdü'l-Gâbe, 2/225.)