Teknoloji

Sosyal medya ekranların ardında yeni bir toplum kuruyor

Sosyal medya artık sadece iletişim aracı değil, düşünme biçimini ve toplumsal davranışları dönüştüren bir yapı haline geldi.

Abone Ol

Sosyal medya, yalnızca bilgi paylaşımı yapılan bir mecra olmaktan çıktı; düşünme biçimlerini, ilişkileri ve toplumsal davranış kalıplarını şekillendiren yeni bir sosyolojik yapı haline geldi.

Artık sabah uyanınca telefon kontrol etmek, yemeğe başlamadan fotoğraf çekmek veya haberleri X (Twitter) üzerinden takip etmek sıradan alışkanlıklar haline geldi.

Uzmanlara göre bu durum, dijital dünyanın artık “teknoloji” olmaktan çıkarak “yaşam alanı”na dönüştüğünü gösteriyor. İnsanlar farkında olmadan sosyal medya akışına göre düşünmeye, karar vermeye ve kendilerini tanımlamaya başlıyor.

Bu nedenle sosyal medya yalnızca iletişimi değil, bireyin kendilik algısını da yeniden inşa ediyor.

DİJİTAL HAYATIN GÖRÜNMEZ ALTYAPISI

Günümüzde sosyal medya, günlük hayatın görünmez bir omurgası olarak tanımlanıyor. TÜİK ve küresel araştırmalara göre 18–29 yaş arası gençlerin yüzde 84’ü, 30–49 yaş grubunun ise yüzde 81’i aktif sosyal medya kullanıcısı.

Özellikle 18–22 yaş aralığındaki gençlerin yaklaşık yüzde 40’ı kendini sosyal medyaya bağımlı hissediyor.

Bu kadar yaygın kullanılan bir yapının toplumu derinden etkilememesi mümkün değil. Sosyal medya bir yandan dayanışma, ifade özgürlüğü ve bağlantı kurma imkânı sunarken; diğer yandan kaygı, kıyas, bağımlılık ve kutuplaşma gibi psikolojik ve toplumsal riskleri beraberinde getiriyor.

EKRANLARIN GÖRÜNMEYEN YÜKÜ

Sosyal medya, birkaç saniyelik paylaşımların ötesinde; zihne ve ruh haline nüfuz eden bir baskı mekanizması haline geldi. Bilimsel araştırmalar, yoğun sosyal medya kullanımının depresyon, kaygı bozuklukları ve yalnızlık duygusuyla bağlantılı olduğunu gösteriyor.

2025’te yayımlanan geniş kapsamlı bir çalışma, sosyal medyayı kontrolsüz kullanan gençlerin, dengeli kullananlara göre 2–3 kat daha fazla kaygı ve depresif belirti yaşadığını ortaya koydu. Uzmanlar, “kontrol kaybı”, “boşluk hissi” ve “sürekli bağlantı ihtiyacı” gibi belirtileri dijital bağımlılığın işareti olarak değerlendiriyor.

SOSYAL MEDYANIN ÇEKİM GÜCÜ VE ALGORİTMA ETKİSİ

Sosyal medyanın bu kadar güçlü olmasının nedeni, beyin kimyasına doğrudan etkisi. Her bildirim veya beğeni, beyinde dopamin salgısını tetikliyor ve kullanıcıda “ödül hissi” yaratıyor. Algoritmalar da bu döngüyü destekleyerek ilgimizi çeken içerikleri sürekli karşımıza çıkarıyor.

Uzmanlara göre mesele, bağımlılıktan çok dikkat ekonomisiyle ilgilidir. Zihin sürekli uyarıldıkça, odaklanma süresi kısalıyor ve merak duygusu yönünü kaybediyor. Bu da bireylerin dijital ortamda daha fazla vakit geçirmesine neden oluyor.

GERÇEK HAYAT FİLTRELENİYOR

Sosyal medya, gerçek hayatın bir yansıması olmaktan çıkıp, idealize edilmiş bir “görünürlük alanı”na dönüştü. İnsanlar yaşadıklarını değil, yaşamak istedikleri versiyonlarını paylaşıyor. Bu durum “görünürlük baskısı” olarak tanımlanıyor.

Fotoğraf çekilmeden anın yaşanmamış sayılması, beğeni sayısına göre kendini değerli hissetme gibi davranışlar bu kültürün bir parçası haline geldi. Sosyologlara göre bu durum, bireylerin kimliklerini dış onaya dayalı biçimde yeniden şekillendirmelerine yol açıyor.

SOSYAL MEDYANIN OLUMLU YÖNLERİ DE VAR

Sosyal medya, yalnızca olumsuz etkilerle anılmıyor. Araştırmalar, doğru kullanıldığında aidiyet, yaratıcılık ve sosyal destek duygusunu güçlendirdiğini gösteriyor. Özellikle kronik hastalık yaşayan bireyler veya yalnız hisseden kişiler için sosyal medya, bir destek ağı işlevi görebiliyor.

Ayrıca sosyal medya; sivil katılım, gönüllülük ve toplumsal bilinç açısından da önemli bir araç. Kadına yönelik şiddet, çevre ve insan hakları konularında yürütülen kampanyalar, dijital mecralar sayesinde geniş kitlelere ulaşabiliyor.

TOPLUMSAL RİSKLER VE YANLIŞ BİLGİ TEHDİDİ

Sosyal medyanın kontrolsüz yapısı, yanlış bilgi yayılımını da hızlandırıyor. Pandemi, seçim ve afet dönemlerinde yayılan yanıltıcı içerikler, toplumsal güveni zedeleyebiliyor. Bilimsel veriler, yanlış bilgilerin doğru olandan daha hızlı yayıldığını gösteriyor.

Buna ek olarak, algoritmaların kişiye özel içerik sunması “yankı odası” etkisini doğuruyor. Bu durum, farklı düşüncelere kapalı, kutuplaşmış dijital toplulukların oluşmasına neden oluyor.

UZMANLARA GÖRE ÇÖZÜM: KONTROLLÜ KULLANIM

Psikoloji ve sağlık uzmanları, sosyal medyanın tamamen bırakılmasından ziyade bilinçli ve sınırlı kullanılmasının önemini vurguluyor. Özellikle gençler için “yaşa uygun dijital okuryazarlık” ve ebeveyn rehberliği hayati görülüyor.

Uzmanların önerdiği bazı yöntemler:

  • Sosyal medyaya giriş öncesi “neden giriyorum?” sorusunu sormak
  • Uykudan önce ekran kullanımını sınırlandırmak
  • Rahatsız eden hesapları sessize almak
  • Pasif izleyici yerine üretici konumuna geçmek
  • Dijital detoksu ceza değil, zihinsel bakım olarak görmek

TEKNOLOJİ DEĞİL, TERCİH MESELESİ

Sosyal medya ne tamamen zararlı ne de kurtarıcı bir güç. Esas mesele, onu nasıl ve ne amaçla kullandığımızdır. Ekranlar dünyayı yakınlaştırırken, insan ilişkilerini zaman zaman uzaklaştırabiliyor.

Uzmanlar, dijital dünyanın hayatı kolaylaştıran bir araç olabileceğini ancak bireyin bu aracı nasıl yöneteceğinin belirleyici olduğunu vurguluyor. Kısacası, mesele ekrandan çıkmak değil; ekranın içine kendimizi kaybetmeden girebilmektir.