Uzmanlar, sağlıklı ve güçlü bir ilişkinin nasıl olması gerektiği konusunu değerlendirdi.
Ünlü yazar John Steinbeck’in ‘Kimsesi yoksa delirir insan. Kim olduğu hiç önemli değildir, yeter ki yanında biri olsun. İnanın bana, insan fazla yalnız kaldı mı hastalanır.’ sözüne atıfta bulunan Psikiyatri Uzmanları, “Bu bağlamda ilişki kurma ihtiyacı, bebeklik döneminden sonra kaybedilen bütünlüğü yeniden bir başkasıyla bulacağımıza dair umut ile ilgilidir. Bu umutla birilerine bağlanma ihtiyacı hissederiz ve yakınlaşırız.” dedi.
Çiftlerden biri diğerine ebeveynlik yaptığında öfkeye neden olabiliyor
İlişkilerin, genel olarak sancılı ve gürültülü ‘keşif’ süreçleri olduğunu dile getiren Uzmanlar, şöyle devam etti:
“Bu nedenle tartışmalar da sık yaşanır. Peki bir taraftan deli gibi severken, bir taraftan da tartışmalar, anlaşmazlıklar neden bu kadar sık yaşanır? Bu durumun en önemli sebeplerinden birisi ilişkide yanlış rollere girilmesidir. Tartışmalar, çoğu zaman, bireylerin ‘eş’ rolüne girmek yerine, birbirlerine ebeveynlik yapacak şekilde ‘anne, baba, çocuk’ rollerine girmesinden kaynaklanır. Çiftlerden biri, diğerine farkında olmadan ebeveynlik yaptığında, bu durum karşı tarafta çoğu zaman öfkeye sebep olur.”
Aile değerlerinin ve zevklerinin uyuşmaması da tartışmalara neden olur
Uzmanlar, tartışma ve anlaşmazlıkların sık yaşanmasının nedenlerini şöyle sıraladı:
“Çiftlerden birinin daha pasif, bağımlı ve zayıf karakteri varken, ötekinin aktif, baskın ve daha net duruşunun olması halinde güçlü pozisyondaki partner, zayıf partneri sıklıkla eleştirecek ve her zaman suçlu hissettirecektir. Sosyal medyada gördükleri bireyi yetersiz, eksik hissettirebilir ve bunun sonucunda eşini ve ilişkisini sürekli başkalarıyla kıyaslar. Eleştiri yaparken, eleştirilerin davranışa yönelik değil, partnerin kişiliğine ve bütünlüğüne yönelik yapılması da tartışmanın fitilini ateşleyecek bir noktaya varır. Rol model aldıkları kök aile yapılarının farklı olması nedeniyle eşlerin ilişki kurma biçimlerinin, aile değerlerinin ve zevklerinin uyuşmaması de bir diğer neden. Eşler, ne yazık ki, çoğu zaman birbirlerini değiştirmeye, kontrol etmeye, yönetmeye çalışırlar. Bu hem yıpratıcı hem de boş bir çabadır. Eşlerden biri aşırı kontrolcü, müdahaleci veya dayatmacı yapıdaysa tartışmalar kaçınılmaz olur.”
İlişkiler net, açık, şeffaf iletişimle anlam kazanır
İlişkilerin, kurulacak iletişimin kalitesiyle anlam kazanabileceğini kaydeden Uzmanlar, “Karşı tarafın neden kırıldığını, nelere alındığını, nelere kızdığını, onun için neyin önemli neyin önemsiz olduğunu ancak ve ancak ‘net, açık, şeffaf’ iletişim kurarak anlayabiliriz.” diye konuştu.
Uzmanlar, ilişkilerde sağlıklı iletişim dilinin nasıl kurulması gerektiğini de dile getirerek, çiftlerin nelere dikkat ederlerse, ilişkilerinde huzuru yakalayabileceklerini de şöyle sıraladı:
“Şiddet, hakaret ve aldatılma olmadığı sürece; partnerin geçmişi, değerleri, sevdiği ve sevmediği şeyler, yaşam tarzı eleştirilmemeli ve olduğu gibi kabul edilmeli. Kiş duygularını ifade etmeli; üzgünge ‘üzgünüm, tükendiyse ‘tükendim’ demeli. Partnerle rekabet edilmemeli, güç savaşına girilmemeli çünkü eşler birbirinin rakibi değil. Karşı tarafın, pek çok konuda kendi bakış açısı, tercihleri, çıkarımları, duyguları olabileceği baştan kabul edilmeli ve farklılığına saygı gösterilmeli.”
Bir ilişkide sorun olmaması için çiftlerden biri kör, diğeri sağır olmalı
“Bir ilişkide sorun olmaması için çiftlerden birinin kör, diğerinin sağır olması lazım.” diyen Uzmanlar, her zaman her ilişkide sorunlar olacağına vurgu yaptı. Uzmanlar, “Önemli olan ilişkilerde sorunların varlığı değil, sorunlara çözüm arayışlarına girişmektir. Bu nedenle ‘sorun’ odaklı değil, ‘çözüm’ odaklı olunmalı. Suçlayıcı olan ve karşı tarafa savunma yapma ihtiyacı hissettirecek ‘sen’ dilini kullanmak yerine, kişinin kendi duygularını karşı tarafa aktarmasına yardımcı olacak ‘ben’ dili kullanılmalı.” önerisinde bulundu.
Aşk, sevgi ve cinselliğin uzun soluklu ilişkilerin tatlandırıcıları ve baharatları olduğunun unutulmaması gerektiğini belirten Bingöl, “Çoğu zaman ilişkilerin ‘başlaması’ için; aşk, cinsel çekim veya hoşlanma gerekir hatta bazen bunlar olmadan bile başlayabilir. Ancak uzun soluklu olabilmesi ve sağlıklı bir şekilde ‘sürdürülebilmesi’ için; karşılıklı anlayış, sevgi, saygı ve sorumluluk bilinci gerekir. Bunlar olmadan ilişkinin sağlıklı bir şekilde sürdürülebilmesi mümkün değildir.” dedi.
Dokunmayı, elini tutmayı, sarılmayı ihmal etme
İlişkilerde fiziksel temasın önemine de vurgu yapan Uzmanlar, “Dokunmak, el ele tutuşmak ve sarılmak ihmal edilmemeli. Duygusallık ve cinselliğin birbirine karıştırılmaması gerekir. Duygusallık ve cinsellik bir bütündür, biri diğerinden daha kıymetli ya da daha kıymetsiz hale getirilmemeli.” dedi.
Eşlerin sevgilerini sık sık dile getirerek açıkça ifade etmesi, anlayışlı ve tutarlı olması, güven duyması ve güven vermesi gerektiğini de sözlerine ekleyen Bingöl, şöyle devam etti:
“Eşlerin hem kendine ayırdığı özel zamanlar hem hem partnerine ayırdığı zamanlar olmalı. Birbirlerine ‘özgürlük’ alanı tanımalı, birbirlerinin özeline, değerlerine, arkadaşlarına, mesleğine, ailesine ‘saygı’ göstermeliler. ‘Hoşgörü’, ilişkinin ana dinamiği olmalı. Bu bağlamda partnerler birbirlerini sürekli eleştirmek yerine, ‘hoşgörülü’ hareket etmeli, gerektiğinde özür dilemesini bilmeli.”
‘Anlamak ve anlaşılmak’ ciddi bir emek ister
Tüm bunların sağlıklı ve güçlü bir ilişkinin en temel unsuru olduğunu ifade eden Uzmanlar, sözlerini şöyle tamamladı:
“Unutmayın; partnerinizle her zaman, her konuda anlaşmak zorunda değilsiniz, anlaşamayacağınız konular da olacaktır. Bu doğaldır. Bir erkeğin kendini kadının, bir kadının kendini erkeğin yerine koyması ve onun duygularını tam olarak anlayabilmesi gerçekten zor. Bu nedenle ‘anlamak ve anlaşılmak’, ciddi bir emek ister. Bu gerçeğin farkında olarak, daha yapıcı iletişim yolları geliştirilmeli.”
ü