Japonya, dünyanın en eski monarşisi olarak tarihe geçerken, tahtın geleceği konusunda ciddi bir krizle karşı karşıya. İmparatorluk ailesinin tek genç erkek varisi olan Prens Hisahito, 2006 doğumlu ve taht sıralamasında ikinci sırada yer alıyor. Uzmanlar, Hisahito’nun ardından erkek varis bulunmamasının, monarşinin sürdürülebilirliği açısından büyük bir tehdit oluşturduğunu belirtiyor.
Prens Hisahito, Veliaht Prens Akishino ve Veliaht Prenses Kiko’nun tek oğlu olarak doğdu. Günün birinde imparator olması beklenen Hisahito, aynı zamanda Japonya tarihinin 40 yıl aradan sonra erginliğe ulaşan ilk erkek prensi olma unvanını taşıyor. Ancak ailesinde onun dışında genç erkek varis bulunmaması, sadece erkeklerin tahta çıkmasına izin veren 19. yüzyıl kuralının tartışılmasına yol açtı.
Krizin detayları
Bugün Japon İmparatorluk ailesinde yalnızca 16 yetişkin üye bulunuyor. Hisahito ve babası dışında, mevcut imparator Naruhito’dan genç erkek varis yok. 89 yaşındaki Prens Hitachi ise yaşlılığı nedeniyle taht sıralamasında fiilen seçenek dışı görülüyor. Tarihçiler, erkek varis kıtlığının, Japonya’nın hızla yaşlanan ve nüfusunun küçülen yapısının bir yansıması olduğunu ifade ediyor.
Tarih boyunca Japonya’da sekiz kadın imparator bulunmasına rağmen, 1889’da kabul edilen imparatorluk yasasıyla kadınların tahta çıkma hakkı kaldırıldı. 2005’te kadınların imparator olmasına izin veren bir taslak gündeme gelmiş, ancak Hisahito’nun doğumu üzerine muhafazakar kesimler bu öneriye karşı çıkmıştı.
Tahtın geleceği ve kadın imparator tartışması
Eski İmparatorluk Ajansı Başkanı Shingo Haketa, Prens Hisahito’nun monarşiyi sürdürmek için tek başına büyük bir yük taşıdığını belirtiyor. Haketa’ya göre tartışmanın odağı artık “erkek mi, kadın mı tahta çıkacak” değil, “monarşiyi nasıl ayakta tutacağız” olmalı. Uzmanlar, erkek varis eksikliği karşısında kadınların da tahta çıkmasının kaçınılmaz olduğunu ve monarşinin uzun vadeli sürdürülebilirliği için bu adımın gerekli olduğunu vurguluyor.
Prens Hisahito’nun genç yaşta aldığı sorumluluk, Japonya’nın monarşi tarihindeki dönüm noktalarından biri olarak değerlendiriliyor. Bu durum, hem ülke içindeki hem de uluslararası gözlemciler açısından dikkatle izleniyor ve Japonya’nın imparatorluk sisteminin geleceği için kritik bir tartışma başlatıyor.