Teknoloji

Homo naledi ölülerini gömen ilk tür olabilir

Güney Afrika’daki mağarada bulunan Homo naledi fosilleri, modern insandan çok önce cenaze töreni yapıldığına dair tartışmaları yeniden alevlendirdi.

Abone Ol

Homo sapiens’in ölülerini gömen ilk tür olup olmadığı konusundaki tartışma devam ediyor. Paleoantropolog Lee Berger ve ekibi, şüphecilerle yıllardır süren fikir ayrılıklarına rağmen, Homo naledi adı verilen küçük beyinli bir türün modern insanlardan çok daha önce ölülerini gömdüğünü öne sürüyor.

Güney Afrika’nın “insanlığın beşiği” olarak bilinen bölgesinde yapılan kazılarda, Homo naledi’ye ait fosiller mağara sisteminin derinliklerinde bulundu. Araştırma ekibi, kemiklerin konumunun ve üzerini kaplayan tortuların tesadüfi doğal süreçlerle açıklanamayacağını, kasıtlı gömü işleminin en mantıklı ihtimal olduğunu savunuyor.

TARTIŞMA 2015’TE BAŞLADI

Berger ve ekibi, 2015 yılında Johannesburg yakınlarındaki Rising Star mağara sisteminde en az 15 bireye ait fosil keşfettiklerini açıklamıştı. Duvarlardaki oymalar ve kömür parçaları da buranın kasıtlı bir mezarlık olabileceği fikrini doğurdu. Ancak birçok bilim insanı kanıtların yetersiz olduğunu, kömür parçalarının doğru tarihlendirilmediğini ve gravürlerin insan yapımı olmayabileceğini öne sürdü.

2023 ve 2024 yıllarında yayımlanan ön baskılar ise eleştirileri dindirmedi. İncelemelerde, Homo naledi’nin kasıtlı cenaze törenleri yaptığına dair kanıtların kesinlikten uzak olduğu vurgulandı. Buna karşın ekip, ölülerin mağara içine düştüğü veya doğal süreçlerle biriktiği yönündeki açıklamaların da bulgularla örtüşmediğini savunuyor.

MODERN İNSANDAN ÖNCE Mİ?

Homo naledi’nin 240 bin yıldan daha önce yaşadığı, Homo sapiens ve Neandertallerin ise ölülerini ancak yaklaşık 120 bin yıl önce gömmeye başladıkları biliniyor. Bu durumda Homo naledi’nin kültürel gömme geleneklerine sahip olması, bilim dünyası için oldukça çarpıcı bir iddia olarak değerlendiriliyor.

Ekip üyelerinden antropolog John Hawks, araştırmaların erken paylaşılmasını eleştirenlere yanıt olarak, verilerin şeffaf bir şekilde bilim dünyasıyla paylaşılmasının güvenilirliği artıracağını savunuyor.

Tartışmalı hipotezin yeni yayınlarla desteklenmesine rağmen, konunun bilim dünyasında uzun süre gündemde kalmaya devam edeceği öngörülüyor.