Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

GARAUDY’NİN ANILARI VE CUMARTESİ PAZARINDA GÜN BATARKEN

Yazıya başlarken Garaudy hakkında biraz bilgi verelim;  Sorbonne’da felsefe, SSCB’de Bilimler Akademisi ‘nden doktorası olan ve Fransız Parlementosu’nda  meclis başkanlığı yapmış doğrucu bir komünist düşünür. Bir dönem kitapları ve düşünceleriyle tüm dünyanın ilgisini çekmiş ve çocukluğu 1.Dünya Savaşı’nın ağır şartlarını, gençliği 2. Dünya Savaşı’nın acılarını görmüş arif bir akademisyen. Partisinin kayıtsız şartsız Sovyetler’i desteklemesine karşı çıktığı için partiden ihraç edilmiş bir yalnız adam. İleriki yaşlarında İslamiyet’i seçtiği için batı tarafından iyice yalnızlaştırılmış kendi deyimiyle modern bir Don Kİşot.

Hatıralar kitabının Don Kişot’un doğuşu bölümünden bir paragraf, yıl 1920’ler:

‘’Babam cepheden koltuk değnekleriyle dönüyor. Kemiklerini kırmışlar ve kinle dolu. Bu dönüş bir sevinç falan getirmiyor. Çünkü babam, bir anlam veremediğim çok fazla acıdan dolayı asabi. Annem bizi aç bırakmamak için günlük savaşına başlıyor. Bu yoksulluk, soframızı ve binlerce başka sofrayı kemiriyor. Gazeteler ona enflasyon diyorlar. Anlamadığımız ama bizi korkutan bir hastalığın veya bir kâbusun adı bu enflasyon.

Daha sonra on yaşıma geldiğimde enflasyon bütün meyvelerini veriyor. Ortalıkta dişlerini gıcırdatan, iflas etmiş eski zenginler, eğlence ve sefahatle kokuşan yeni zenginler ve yumruklarını sıkan ebedi yoksullar.’’

Bu bölümü okuduğum günün ertesinde Kütahya Cumartesi Pazarı biterken pazar artıkları içinden az çürümüş soğan ayıklayan bir kadın gözüme ilişiyor ve Garaudy’nin hatıraları akla geliyor. Evet, enflasyon bizi korkutan bir hastalık ve sebeplerinden büyük bir kısmı iktidarların oy kaygısından ve basiretsizliğinden kaynaklanıyor. Garaudy’nin yüzyıl önce yaşadıklarını biz düzenli olarak her yirmi yılda bir yaşıyoruz. Batı, tarihinden çıkardığı dersleri motif işler gibi yasalara işlemiş ve kimse yasalar üstü değil. Bizde yasalar üstü kurtarıcı veya kahraman aşkı hiç bitmeyecek gibi duruyor.

Yaşadığımız buhran, övüne övüne bitiremediğimiz öyle yardımlaşma kültürümüzle veya sosyal yardımlarla çözülebilir mi acaba? Ya devletin vereceği bir şey kalmamışsa? Velev ki devletin gücü yardım etmeye yetsin, O yaşlı kadın; ‘’kendine göre’’ hesabı olan yerel siyasetçilerin elinden, derneklerden veya cemaatlerden yardımı kabul etmek istemiyorsa.

 Derse ki ‘’Benim ya da eşimin emekli maaşını hakkıyla ödeyin, kaynaklarımızı çarçur etmeyin, lüksü şatafatı terk edin, siyasi geleceğiniz için devletin kasasını boşaltmayın ve devlet kadrolarına vasat çocuklarınız yerine yetenekli gençleri yerleştirin. Biz yardım alacak kadar hatalar yapmadık. Suçlusunuz ve sizden hiçbir şey istemiyoruz.’’

Cevap verebilir misiniz bu soruya?

Az çürümüş soğan ayıklayan öfkeli kadının yanına gidip yardım talebinde bulunmaya cesaret edemiyorum. Çünkü bu durumdan bazılarımızın sorumluluğu çok daha fazla olsa da hepimiz sorumluyuz.

Suçluyuz ve borçluyuz bu yumruğunu sıkmış öfkeli insanlara.

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER