Eskidendi çok eskiden,
Ekmekler bozulmamış,
Süte su katılmamış,
Tarım arazileri talan edilmemiş,
İmarsız tarlalar kata külliye getirilerek yağmalamamıştı…
Bu öksüz şehrin dörtte biri yerleşim,
Dörtte üçü imara açılmamış tarım arazisi vasfında,
Sulak alanda yeşillik üreten lahana pırasa tarlasından ibaretti…
Mümtaz topraklarımızın,
Güzel şehrimizin,
Çamlı bahçelerini, has bahçelerini, müderris bahçelerini, ziraat bahçelerini, meydandaki kelem pırasa kabak tarlalarını bir kararla imara açtırdık.
Harcamalarımıza akçe yetmediğinden,
Peşin alan arsa toplayıcılarına,
Yüksek sandığımız üç otuz kuruşa sattık.
O güzelim yemyeşil bakir tarlaları biz bozduk…
Evvelden,
Kredi kartı icat edilmediğinden,
Ticaret yapmıyorsanız bankalardan,
“Hamili kart yakını ”değilseniz,
Esnaf derneklerinden kredi alamazdınız…
Ahir zamanda,
Hayatı boyunca har vurup harman savuran,
Mirasyedi zevatın,
Keyfi hizmet ödemelerine nakit yemediğinden,
Gaflet ve delalet içindeydiler…
Dedelerinin babalarının “ Topraklarınızı sakın satmayın” sözlerine ihanet ettiler.
Tarla takke ne varsa paraya çevirdiler…
Ölüm hak miras helaldi.
Nimet’in emeksiz olanı makbuldü.
Dikmek zor,
Har vurup harman savurmak,
Emeksiz parayla ecnebi memleketlerinde halvet etmek kolaydı…
* * *
Son yirmi yılda,
Miras bırakanlarımızın tarlalarını
Selda’nın “Parsel parsel eylemişler dünyayı” şarkısında feyz alarak parselledik.
Bahçeli Evlere, Meydan’a, Sultan Bağına, Radar yoluna, Yenidoğan’a, Evliya Çelebi mahallelerine,
Her dönemin belediye reisinin keyfine göre,
Penceresiz bol daireli binalar diktik…
İnsanları çıkmaz sokaksız, kaldırımsız, havasız, penceresiz evlerde bıraktık.
Nakit sıkıntısı çekmedik.
Hiçbir krize takılmadık.
Dünya yanıyordu biz saçımızı tarıyorduk.
Mutlu mesut bahtiyar yaşayıp gittik.
Kırk yıldır kiralarıyla geçiniyoruz.
Hem kel hem foduluz…
Büyük ölçekli toplantılarda konuşuyoruz,
“-Bu şehirde neden dışarıdan gelenler ticaret yapıyor?”
“-Yatırımcılar neden Kütahya dışından gelip para kazanıyor?”
“-Neden bizim müteşebbisimiz yok ?”
Aklımızda deli sorular…
Geçti Bor’un pazarı sürelim eşeği Niğde’ye.
Günaydın…
* * *
Titreyin kendinize gelin, hatayı kendinizde arayın.
Dedeniz ve babanızın size bıraktıklarını,
Satıp savurmaktan başka ne yaptınız?
Hindi gibi kasılmaktan başka ar edep bildiniz mi?
Kendinizi yetiştirdiniz mi ?
Bu şehirde taş üstüne taş koydunuz mu?
Yaralı parmağa üflediniz mi?
Bunu biz yaptık diyebileceğiniz,
Gençlere rol model olabileceğiniz,
Bir başarı hikayeniz var mı?
Yok…
Dağılın gidin,
Az ötede oynayın…
* * *
O güzelim konaklar, tek katlı evler,
Rahmetli Ahmet Yakupoğlu üstadın yağlıboya tablolarında kaldı.
Yaşandı bitti saygısızca…
Yirmi sene evvel,
Apaçi kılıklı mirasçılar,
Ata mirası güzelim konakları,
Arsa vasfına çevirmek için,
İki şişe şaraba yaktırdılar.
Yıkıntıları iş makineleriyle temizlediler.
Altı iş hane üstü şişhane binalar yaptılar.
Ahali çağ atlama derdindeydi.
Şehir betona gömülmüş, binalar depreme dayanıksızmış kimsenin urganında değildi.
Herkes mahalle kedisi gibi bir köşede oturup yıllarca seyretti…
Rahmetli Deli Cevdet abimiz hariç,
Hiçbir kimse,
“ Ey zenginler yapmayın etmeyin.”
“Güzelim konakları yakmayın yıkmayın” diye bağırmadı.
Demedi, diyemedi…
Biz hep gücün yanındaydık.
Delik dondan çıkmayı kim isterdi,
Gücün karşısında kim konuşabilirdi ki…
Kimse işinden aşından kovulmak istemez,
Eşrafa karşı durmak istemezdi…
Yedik içtik.
The End…
Bu gün üçüncü,
Dördüncü nesil,
Çalışmadan yorulmadan kira gelirleriyle,
Bir eli yağda öteki eli bilmediğimiz yerde mutlu mesut yaşayıp gidiyor.
Ayten masallarda kaldı…
Günümüzde mirasyedi muhterem zevat,
Bilgi ve görgülerini artırmak için Tayland’a iş gezisi düzenliyor…
Gazanız mübarek olsun…
* * *
Yolunuz düşerse Hıdırlık tepesinden,
Kel ettiğiniz yalnız ve öksüz şehre bakın…
Hisar kalesinden bakın,
Yellice dağından bakın,
Hangi açıdan bakarsanız bakın,
İsterseniz ekibinizle havadan çekim yapın.
Depreme dayanıksız,
Osmaneli kumundan dolma,
Az demir az çimentodan olma,
Yüzlerce hilkat garibesi binalar görürsünüz.
Yıllarca depreme dayanıksız,
Altı iş hane, üstü şişhane binalar yaptınız.
Ucube binalar önünde fotoğraf çektirip gurur duydunuz.
Kiraları topladınız.
Yediniz içtiniz.
Hiçbir mimari özelliği olmayan,
Dar sokaklardaki rutubetli penceresiz,
Gecekondudan bozma, apartmandan olma,
Eşi bulunmayan eserlerinizle gurur duyunuz.
Eseriniz ortada.
Yemyeşil topraklarımızı beton yığını yaptınız.
Sevinin küçükler,
Övünün büyükler…
Kefenin cebi yok.
İki kere iki dört,
Elde var Ayten…