17 Aralık; “Şeb-i Aruz” gecesi. Yani “DÜĞÜN GECESİ”
Dünya ve nimetlerinden ayrılıp, gerçek sahibine döndüğünü bilen arif zatların düşüncesidir ölümü düğün gecesi görebilmek.
“Her nefis ölümü tadacaktır” İlahî Kelâmı’na rıza göstermektir. “Rıza lokması”nı yiyebilmektir.
Rıza lokmasını yiyebilen bu büyük zatın en önemli sözü olarak “GEL NE OLURSAN OL GEL!” hitabı ile başlayan sözleri kabul edilir. Herkesin işine gelen bir çağrıdır bu… Bakınız Mevlânâ ne diyor? “Gel!” Biz de geldik işte derler. Derler ve daha önceki her türlü yanlış yaşantılarını devam ettirirler.
Aslında Mevlânâ Hazretlerinin çağrısı muhteşemdir ve doğrudur. Amma O, bu çağrı ile “gelin ve geldiğiniz gibi kalın” demez. “Siz gelin, gerisini bize bırakın” demek ister. Çünkü artık o dergâha giren, o öğretiyi alanda eski huylarından eser kalmayacaktır. Çünkü orası bir ilim ve irfan ocağıdır. Öğretmeni de Allah Dostu…
Mevlânâ Hazretlerinin yaşadığı çağ içinde Hacı Bektaş-ı Velî, Yunus Emre gibi büyük zatlar da bulunmakta idi. Moğol istilalarının kasıp kavurduğu, kardeşin kardeşe düştüğü bir dönemde, birlik çağrısı yapan bu büyük zatların varlığı bir Allah vergisidir milletimiz için. O çağrılardır bizi ayakta tutan ve varlığımızı devam ettirmeye vesile olan.
İşte, bu günlerde de böyle birlikteliğe ihtiyacımız var. Aynı o dönemdeki çağrıyı, şimdi başka bir gönül adamı Abdurrahim KARAKOÇ yapıyor ve şöyle sesleniyor insanlara:
“Birleşin ey yolları Kur’an’da birleşenler!
Birleşin itikatta, imanda birleşenler!
Bölünmek yakışmıyor, ayrılık yasak size;
Birleşin ey Secde-i Rahman’da birleşenler.”
Mevlânâ’yı, Bizim Yunus’u, Hacı Bektaş’ ı ve tüm “Gönül Sultanları”nı bin bir dua ve rahmetle anıyoruz…