Hayat pahalılığı var mı? Var. Enflasyon var mı? Var. Sadece Türkiye’de mi? Hayır. Birçok ülkede var. Ama Allah inandırsın insanımız ne istiyor biliyor musunuz? Nezaket dilinin hâkim olmasını. Özellikle siyasetin dilinden herkes rahatsız. İnsanların çoğu stres yüklü. Çoğu agresif. Şaka yapılamıyor. Muhabbet kalmadı. Arkadaş çok ama dost bir elin beş parmağı kadar.
Huzur, bence bir lokma ekmekten, bir bardak sudan daha önemli. Huzurluysan o bir lokma ekmeği yerken tadına varırsın. İçtiğin suyu kana kana içersin. Yattığın zaman bir anda dalar gidersin. Ama huzurun yoksa bir anlamda sen de yoksundur.
Yılanların bile tatlı dile dayanamadığı söylenir. Tatlı dilin, onları deliklerinden çıkardığı söylenir. Elinizdekini karşınızdakine verirken bile adabına uygun şekilde davranmanız gerekiyor. Bu da ünlü Fransız atasözüne uygun düşüyor. “Vermekten ziyade verme tarzı önemlidir” sözünü kastediyorum.
Önümüzdeki günler, genel seçimlere kadar nezaket dili açısından büyük önem arz ediyor. Birbirimizi kırmadan yarmadan devirmeden hareket etmek zorundayız. Bunun için önce siyasetin dilinin değişmesi gerekiyor. Siyasete nezaketin hâkim olması gerekiyor. Hepimiz aynı dinden, aynı ırktan, aynı kültürden geliyoruz. Her vatandaşın aklı da beyni de, yüreği de Ankara’da. Ankara nezle olduğunda bu aziz millet hapşırıyor. Ankara ateşlendiğinde, bu yüce millet hasta olup yatağa düşüyor. Ankara moral kaynağımız. Çocuklar kötü söz söylediklerinde eskiden ağızlarına kırmızı biber sürerlerdi. Peki, sayın kötü söz söyleyen siyasetçilerimizin ağızlarına aynısını yapabilir miyiz? Bazen bir öğretmen olarak utanıyorum. Çünkü bu siyasetçileri biz öğretmenler yetiştirdik. Pırıl pırıl, tertemiz, güzel çocuklar, bugünün siyasetçileri nasıl bu hale düştüler? Gönüller yıkılıyor. Ama gönül yıkanlar bir nebze olsun Yunus’u dinliyorlar mı? Ne diyor Yunus: “Bir kez gönül yıktın ise kıldığın namaz değil.” Sevgili siyasetçilerimiz hemen hemen her gün bir pot kırıyor, birbirlerini kırıyor, tevazu ile hareket etmiyorlar. Yükseklerde gezenleri var; ama bilmezler ki bir gün sevgili Yunus’un dediği gibi önlerine bir merdiven atıverirler, ittiriverirler aşağıya. Yüksekte gezenler, er geç bir gün yollarından kesinlikle azacaklardır. Siyasetçilerimiz kesinlikle ucuz hesapları bırakmalıdırlar. Karşılarındakilerini yürekten sevmeyi denemelidirler. Bu aziz millete sahip çıkmalıdırlar. Değerlerimize sahip olmalıdırlar. Kol kırılsa da yen içinde kalmalıdır. Siyasetçilerimiz bilmelidirler ki, üniversitelerde okuyanlar da evlerde oturanlarda, sokaklarda yaşayanlar da hepsi bizimdir. Hırsızlarımız, arsızlarımız, canavarlarımız vicdanlılarımız, ahlaklı olanlarımız, insancıl olanlarımız inkâra gerek var mı? Hepsi bizim değiller midir? Kimse bu aziz vatanda birbirinden şikâyet etmemelidir. Çalışmak, üretmek, yerine göre az tüketmek, sevmeyi öğrenmek, sevmeyi öğretmek, daha az konuşup daha çok iş yapmak zamanıdır. Hakkımız yokken hiçbir şeye el uzatmamayı öğrenmemiz gerek. Ama hakkımızı da sonuna kadar aramaktan vazgeçmemeliyiz. Erdemin, bilginin, çalışmanın, vicdanın insanı insan yapan faktörler olduğunu bilmeliyiz. Kesinlikle telaş etmek zamanı değildir. Telaş edersek bilmeden günah da işleyebiliriz. Çünkü bu milli sınırlar içindeki vatanımızda biliyoruz ki hepimize yiyecek ekmek de, içecek su da, soluyacak hava da var.
Ama tekrar başa dönüyorum, nezaket dili ile her kapıyı açabiliriz. Bu dili her halükarda siyasetçilerimiz kullanmalıdır. Allah rızası için lütfen gelin bir araya ey siyasetçiler, bu aziz millete seslenirken öyle güzel bir dil kullanınız ki bizleri şaşırtınız. Ümit Yaşar Oğuzcan’ın dediği gibi zamanlar iyi-kötü yaşanır gider. Ama bu zamanı nezaket diliyle taçlandırmaya ne dersiniz?