FAİZ Mİ ENFLASYONA, ENFLASYON MU FAİZE?

featured
service

Genel bir tanım olarak gelirin harcanmayan kısmı olarak tasarrufları düşünürseniz, işte bu tasarrufları borç verme karşılığında elde edeceğiniz gelire de faiz denir.

Faiz Kavramı bilimsel olarak ise, iki durumu ifade eder.

  • Birinci anlamda faiz, bir borç anlaşmasının satışı sonucu elde edilen gelir oranıdır.
  • İkinci anlamda ise üretim amaçlı girdi olarak kullanılan sermayenin gelir oranıdır.

Faiz oranlarını Nominal ve Reel olarak ikiye ayırabiliriz.

  • Nominal faiz oranları, Bankalar, büyük organizasyon ve kurumların açıkladığı faiz oranlarıdır.
  • Reel faiz oranları ise, Nominal faiz oranlarının enflasyona göre düzeltilmiş halini ifade eder.

Aslında faize sermayenin geliri olarak ta bakabiliriz. Faizi sermayeyi kullanmanın bedeli olarak düşünürsek, faiz sermayedarın üretimden aldığı pay, sermayeyi ödünç vermenin karşılığı elde edilen gelir olarak tanımlanabilir.

İktisat biliminde faiz oranlarının belirlenmesinde üç farklı teoriden söz edebiliriz.

Reel Faiz Teorisi               : Bu teoriye göre tasarrufların karşılığı faiz ile alınır. Daha ziyade klasik ve neo-klasik iktisat görüşlerini yansıtan bu teoride yatırım ve tasarruf eşitliğini sağlayan oran faiz oranı olarak karşımıza çıkar. Yani faiz oranları reel tasarruf miktarı ile doğru orantılıdır. Bu teoriye göre faizler artarsa tasaruflar artar ve yatırımlar azalır. Bu denge aynı zamanda tam istihdam dengesidir.

Parasal Faiz Teorileri     : Keynes bu teorisinde faizi likiditeden vazgeçmenin bedeli olarak görür. Yani kişilerin elindeki parayı elinde tutmaktan vazgeçmelerinin karşılığıdır.  Yani faiz, Keynes’ e göre parasal bir olgudur ve faiz oranları para arzı-para talebi tarafından belirlenir.

                                               Ekonomide para arzı miktarı, dolaşımdaki kaydi para miktarına eşittir. Para talebi ise kişilerin faiz oranlarına göre elinde tutmak istedikleri para miktarıdır.

Denge grafikteki E noktasında gerçekleşir ve faiz oranı İ olarak karşımıza çıkar.

                                               Ödünç verilebilir fonlar teorisi  : Faiz oranın reel tasarruf miktarına bağlı olduğunu savunan reel faiz teorisi ve sadece parasal faktörlere bağlı olduğunu ifade eden parasal faiz teorisine karşı çıkılmıştır. Bununla birlikte hem reel hem de parasal faktörlere bağlı ödünç verilebilir fonlar teorisi ortaya atılmıştır. Buna  “Genel Faiz Teorisi” de diyebiliriz.

Bu teoriye göre ödünç verilebilir fon arzı ile ödünç verilebilir fon talebinin birbirine eşit olduğu noktada faiz oranı belirlenmektedir. Faiz oranları yükseldikçe ödünç verilebilir fonlar miktarı da yükselmektedir. 

Ödünç verilebilir fon arzı, Banka kredileri, tasarruflar, atıl duran paralar vs.’yi ifade ederken, Ödünç verilebilir fon talebi, yatırım için firmaların talep ettiği krediler ve tüketim amaçlı bireylerin talep ettikleri borçları vs.’yi ifade eder.

Grafikte arz talep dengesi ve faiz oranını görebiliriz.

                Genel olarak faizin ne olduğunu anladıysak birazda faiz ve enflasyon arasındaki ilişkiye bakalım istiyorum.

                Politika faizi, aslında Merkez Bankalarının elindeki en etkili silahlardan biridir ve bununla piyasadaki para arz talep dengesini sağlamaya çalışırlar. Enflasyon ile faiz oranları arasında çok yakından bir bağ vardır. Ayrıca, faiz ile döviz kurları arasında da yakın bir bağ olduğu kesindir.

Basitçe anlatmaya çalışacağım.

                Politika faiz oranlarındaki değişiklikler, borçlanma maliyetlerini doğrudan etkileyerek, parasal kaynak kullanımlarını da belirleyici oluyor. Yani kişi ya da kurumları tasarrufa ya da harcamaya yönlendiriyor.

                Mesela;

                Düşük faiz olduğu bir ortamda, tasarruf düzeyleri düşme eğiliminde olacaktır. Yani tasarruf ile elde edilecek olan fayda az olduğu için harcamaların artmasına sebep olacaktır. Tüketim harcamalarındaki artış elbette beraberinde ekonomik büyümeyi ve canlanmayı getirecektir. Fakat unutulmamalıdır ki harcama artışları ile birlikte enflasyon artışı da kaçınılmazdır. Bunun yanında düşük faiz ile para arzı da artacaktır. Piyasada kredi alma maliyetleri düşeceği için yerel para miktarı da artacaktır. Buda yerel paranın ucuzlamasına ve değer kaybetmesine sebep olur. Bu da yine, üretimde girdi maliyetlerini artıracağı için enflasyon riskine neden olabilir.

Yani faiz oranları için Ekonomi teorisinde genel kanı;

Faizleri düşürmek enflasyonu artırıcı etki edecektir. Yükseliş eğilimindeki enflasyonu kontrol altına almak için faizlerin arttırılması gerekmektedir.  

                Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası (TCMB) 16 Aralıkta’ki yılın son Para Politikası Toplantısında da faiz indirimine giderek beklentiler doğrultusunda hareket etti. Yapılan 100 baz puanlık indirim sonrasında Dolar kuru 15,65 civarına “fırladı”. (Bu yazıyı yazdığım sıralarda Kur 16,85 civarı seyrediyor. Faiz indirimi sonrası yaklaşık %12 lik Türk Lirasında değer kaybı var. )

                Şimdi Konumuza dönelim; yukarıda da açıklamaya çalıştığım gibi, ekonomi de genel kanı faizlerin yüksek tutulması enflasyonu aşağı çekecektir ve ülke para birimini değerlendirecektir. Fakat ülkemizde bunun tam tersi görüş savunuluyor ve uygulanıyor. Yönetenler yüksek faizin enflasyon sebebi olduğu görüşünü benimsemiş ve buna göre bir yol haritası çizmiş görünüyor. Peki, bilimsel ve geleneksel kalıplara aykırı bu görüşün dayanağı ne olabilir?

                Burada Cumhurbaşkanlığı Ekonomi Politikalarından Sorumlu Başdanışmanı Cemil Ertem tarafından Irving Fisher’in teorisine işaret ediliyor.

Ünlü Ekonomist 19.yy da yaşamış Irving Fisher’in geliştirdiği bir teori var. İşte Faizlerin düşürülmesi ile enflasyonun düşeceği beklentisi bu teoriye dayanıyor. Fisher’in teorisi, Nominal-Reel Faiz ve beklenen enflasyonu da içine alan bir formül aslında.

Reel faizin hesaplanması aşağıda ki gibidir.

“ Reel faiz = (1 + Net Nominal Faiz) / (1 + Beklenen Enflasyon) -1 “

                Yukarıda Tanımlar var ama yeniden tanımlayalım bileşenleri;

Nominal Faiz                     : piyasada uygulanan cari faiz oranına verilen ad.

Reel Faiz                             : Bileşik (nominal) faizin enflasyonun şişirici, deflasyonun küçültücü etkilerinden basit bir matematiksel işlemle arındırılmış gerçek faiz oranıdır.

Beklenen Enflasyon       : Genel fiyatlar düzeyinde meydana gelecek olan beklenen artış olarak ifade edilir.

                Fisher’in Formülünde ise, nominal faiz oranları reel faiz ve enflasyon toplamına eşittir.

“ Nominal faiz oranı = Reel Faiz Oranı + Enflasyon “

                Bilimsel olarak çok fazla detaya girip aklıları karıştırmaya gerek yok. Burada ki çıkarsama şöyle oluyor. Reel faizlerin uzun vadede değişmeyeceğini varsayarsanız, nominal faiz oranlarında görülecek bir değişim ile enflasyonda yaşanacak değişim doğru orantılı olacaktır.

Yani Faizleri indirince bu durum orta-uzun vade de enflasyonu da düşürecektir tezinin dayanağı işte bu noktadır.

Peki, döviz kurlarını da hesaba katmamız gerekmiyor mu?

Zira yüksek oranda ithal girdi ile üretim yapan bir sanayiye sahip olduğumuz düşünülürse, burada bir sıkıntı doğacağı da kesin. Yani faiz indirimi ile yükselen kurlar, üreticide maliyetleri yükseltecek ve bu da şüphesiz ki enflasyonist bir baskı yaratacaktır. Ülkemizde ve bizim gibi gelişmekte olan ekonomilerde, kurların enflasyon üzerinde ki baskısı çok fazla oluyor ve bu baskıyı azaltmak için yerel paraları değerli kılmak gerekiyor. İşte tezat burada çıkıyor. Yerel paramızı değerli kılmanın yolu da, enflasyon üzerinde faiz oranı belirlemekten geçiyor. Zira elimizde ki döviz miktarı ve döviz girdi miktarı düşük.

                Fisher Teorisini destekleyen ekonomistler ve uzmanlar elbette var ve-fakat bu formülün hayata geçirildiği, sonuçların beklentiler dâhilinde olduğunu gösteren somut örnekler maalesef şu an için dünya üzerinde bulunmuyor.

                                                               Umarım “başarılı olur da üzülmeyiz.

                Ben bu yazımı yazarken TCMB’nin Piyasalara 5. kez doğrudan müdahalesi gerçekleşti. Döviz kurlarında görülen sağlıksız fiyat oluşumları nedeniyle piyasaya satım yönünde doğrudan müdahale edilmektedir”  açıklaması yapıldı.

Zira dolar 17.00 üzerini test etmişti.

                Mutlu Haftalar dilerim.

FAİZ Mİ ENFLASYONA, ENFLASYON MU FAİZE?

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

Giriş Yap

Kütahya Haber ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!